78. Cannes Film Festivali’nden notlar: Özgürlük, demokrasi ve iktidar hırsı
Latin Amerika ülkeleri, faşist darbelere ve güçlü diktatörlere çok alışık bir coğrafyada yer alırlar. Ortadoğu da öyle değil mi? Tıpkı İran, Türkiye ve diğerleri gibi… Aslında, önyargılardan kurtulup ayrımcılık yapmayalım. Demokrasi ve özgürlük dünyanın kaç yerinde ulaşılması giderek zorlaşan bir ütopya olup çıkmadı ki?
Sinema eleştirmenliğinden sonra kısa filmler ve belgeseller çekmeye başlayan, 2012’den itibaren çektiği uzun filmlerle uluslararası festivallerde ödüller kazanan Kléber Mendonça Filho (1960), bugün Brezilya sinemasının en tanınmış adları arasında yer almakta.
Altın Palmiye adayı “Gizli Ajan” (O Agento Secreto) ile ülkesinin yakın tarihinden, 1980’lerden bir sayfa açan Mendonça Filho, yozlaşmış baskıcı düzenin mafyalaşmış yapısını, yeşil ışık yaktığı yolsuzlukları, aydınları ve sol eğilimli hareketleri hukuk dışı yöntemlerle nasıl susturduğunu; ayrıca iş dünyasıyla çıkar birliği oluşturan devlet yapısını kıyasıya eleştiriyor. Daha doğrusu, bireysel bir dramı, çok boyutlu kapsayıcı bir yaklaşımla toplumsallaştırarak anlatıyor.
İNCELİKLİ MİZANSEN
Filmin sonunda, bir yandan kendi biyolojik kimliğini araştırmayı sürdüren solcu akademisyen başkarakter, derin devletin kirli ellerinden kurtulamayacak, bir tetikçi tarafından, resmi deyişiyle, “nötralize” edilecektir. Aradan 40 yıl geçtikten sonra, genç bir üniversite öğrencisi, o dönemin polisi tarafından dinlenen telefon kayıtlarını inceleyerek gerçekleri belgeler. “Gizli Ajan”, didaktik ve manikeist olmaktan sakınan sıcak dili yanında, incelikli mizanseniyle de jürinin dikkatini kuşkusuz çekecektir.
HOLLYWOOD SOSLU SİYASİ SİNEMA
Mısır sinemasının, ülkesinin dışında çalışan popüler yönetmenlerinden Tarık Saleh (1972), “Cumhuriyetin Kartalları” ile cesur ancak bir o kadar da klasik, Hollywood türü bir siyasi gerilim filmi imzalamış. Alabildiğine akıcı, cilalı anlatım diliyle izleyicinin kolayca sevebileceği bu film, Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah es Sisi’ye karşı, Mısır ordusu tarafından düzenlenen ve gizli servislerin açıkgözlülüğü sayesinde geri püskürtülen bir siyasi darbe girişiminin öyküsü.
Olabilirliği çok yüksek bir hikâye bu ancak, aynı oranda da artık klişeleşmiş komplo teorileriyle dolu bir senaryo üzerine kurulmuş. Sanki yapay zekâ programları tarafından yazılmış!… Filmin en ilginç yanı, çok sevilen bir aktörün popülerliğinden yararlanmak isteyen iktidarın, aslında politikaya bulaşmaktan kaçınan, hatta bir noktada muhalif sayılabilecek bu sanatçıyı nasıl manipüle edip dilediği gibi kullandığını gözler önüne sermesi. Kısacası, parmağını verirsen kolunu da kaptırırsın, demeye getiriyor Tarık Saleh; bu kadar basit. Aslında bu senaryoyu kolayca 2016’da, ülkemizde yaşanan FETÖ darbe girişimine uyarlayıp kısa sürede dizinin ikinci halkasını çekebilir. Adını da hemen önerelim: “Şehitler Köprüsü”.