Yaşasın (mı) Belçika!
Brüksel, o gün rengârenk bir tabloyu andırıyordu. Kutlamalara yaklaşık 100 bin kişi akın etti. Kral Filip, Kraliçe Mathilde ve çocukları da kutlamalarda yer aldı. Kilisede şükran ayini “Te Deum” ile başlayan gün, askeri geçit töreni ve akşam havai fişek gösterisiyle sona erdi. Ancak sürrealizm krallığının ulusal kutlamasını ve birlik beraberlik gösterisini, hükümetteki Yeni Flaman İttifakı’ndan (N-VA) Flaman milliyetçisi Başbakan Bart De Wever ve aynı partiden savunma bakanı Theo Francken’in kameralar karşısında “Yaşasın Belçika” demeyi reddetmeleri gölgeledi.
Şubat ayında kral karşısındaneredeyse zorla ettiği bir yeminle göreve gelen konfederalist ve krallık karşıtı Belçika Başbakanı De Wever, bu ilk ulusal bayram kutlamasına katılımını da olabilecek en asgari düzeyde tuttu.
De Wever, bölmeyi savunduğu ülkenin 194. yıldönümünü kutlama konusundaki tutumunu daha da netleştirerek gazeteciler tarafından kendisine yöneltilen “Vive la Belgique” (Yaşasın Belçika!) deme çağrısını da “Ben herkesin inancına saygı duyuyorum ama benim inançlarıma da saygı duyulmalı. Şu anda bu şekilde bana bu soruyu sormanız saçma. Kimse için kendimi gülünç duruma düşürmem” diyerek açıkça reddetti. Savunma Bakanı Theo Francken ise daha da ileri giderek Belçika sloganı hakkında ne düşündüğü sorulduğunda, “Vive la Défense” (“Yaşasın savunma”) yanıtını verdi.
Francken, “Sadece görevimi yapıyorum, profesyonel ve seçilmiş bir bakan olarak” dedi ancak “Flaman milliyetçisi olarak kalmaya devam ettiğini” de ekledi. Bu bilinçli suskunluk, aslında Flaman milliyetçiliğinin simgesel bir dışavurumuydu.
Bu tavırlar, özellikle Fransızca konuşulan güneydeki Valon kesimde büyük tepki topladı. Frankofon Sosyalist Parti’den (PS) İtalyan kökenli eski Başbakan Elio Di Rupo bu davranışı “ülke birliği adına utanç verici” bulurken PS lideri Paul Magnette, savunma bakanı için “Bu bakan, savunduğunu iddia ettiği ülkeyi selamlamayı reddediyor. Skandal!” dedi. Brüksel’de Frankofonların haklarını savunan DeFI partisinin lideri Sophie Rohonyi, Francken’ın tutumunu “bir provokasyon” olarak nitelendirdi. Bu bağlamda De Wever ve Francken’a başbakan ve bakan denmesini “gülünç” bulduğunu belirtti. “Bu unvanlara layık değiller” dedi.
ULUSAL BİRLİK KARŞITI BAŞBAKAN
Aslında tartışmalar daha önce, 11 Temmuz Flaman Bayramı’nda başlamıştı. N-VA ileri gelenleri, dişlerini göstermiş ve “özerk Flaman bölgesi” isteklerini açık etmişlerdi. Özellikle De Wever’in ve Flaman bölge başbakanı Matthias Diependaele’in açıklamaları, Belçika’nın birlikteliğini savunan kesimlerde panik yarattı. Diependaele, Brüksel çevresindeki Fransızca konuşan topluluklara tanınan kolaylıkların kaldırılmasını önererek Frankofonların haklarına doğrudan bir saldırıda bulundu. Bu açıklama, Valon sosyalistlerden DeFI partisine kadar geniş bir çevreden “hak ihlali” ve “ayrımcılık” tepkileriyle karşılandı. Diependaele ise Brüksel’de Flamancanın “ikinci sınıf dil” muamelesi gördüğünü söyleyerek rest çekti.
Belçika, bir çelişkiler ülkesi. Coğrafi olarak üç bölgeli (Flaman Bölgesi, Valon Bölgesi ve Brüksel Bölgesi), dil bazında ise üç toplumlu (Flaman, Frankofon ve Alman toplulukları) altı farklı hükümetle yönetilen federal bir yapı. Herkesin biraz kendi yoluna gittiği ancak resmi olarak hâlâ aynı ülkenin içinde yaşadığı bir düzen. Bu düzenin içinde, De Wever’in liderliğini yaptığı N-VA, aslında Belçika’nın bu halini değiştirmek istiyor. Her ne kadar mevcut federal hükümet programında bu konu görmezden gelinmiş (ya da üstü örtülmüş) olsa da N-VA stratejisi çok net: Valon ve Flaman bölgelerinin içinde yer aldığı, yetkilerin bölgelere devredildiği bir konfederal Belçika hedefliyor parti.
3 TON MİDYE SERVİS EDİLDİ
Son çıkışlar, “N-VA Belçika’yı yıkmak mı istiyor” sorusunu yeniden gündeme taşıdı. Giderek daha açık bir şekilde dillendirilen konfederal yapı arzusu, ülkenin temelini oluşturan federal dengeleri tehdit ediyor. Yani Belçika’nın artık bir milli birlik istemeyen başbakanı ve savunma bakanı var!
Oysa 21 Temmuz Belçika Ulusal Günü’nde Brüksel’in Marollen semtinde, bayram sofrasında 3 ton midye 2 bin 200 kişiye servis edildi. Bir tabak midye ve Belçika usulü patates kızartması, dar gelirli vatandaşlara sadece 1 Avro’ya verildi. Birlikte yemek, birlikte kutlamak! Ne güzel! Hem de birbirini yemeden! Ama aynı sofrada yer almak istemeyenler de vardı. “Yaşasın Belçika” demeyip kendi siyasi mönülerini kuranlar, kafalarında bira soslu Flaman dana yahnisiyle (stoofvlees/Karbonade Flamande) hayali kutlama yaptılar.
İNSAN ODAKLI KRAL
Neredeyse “İyi ki kral var” dedik! Kral Filip’in ulusa seslenişi, sadece bir bayram mesajı değil, insani değerlere ve uluslararası hukuka gönderme yapan güçlü bir çıkıştı. “Gazze bir utanç meselesidir” diyerek AB’nin bile üstünü örttüğü meselelerde sesini yükseltti. Siyasetçiler susarken kral konuştu. Gerçekten “Kral adammış” dedirtti kendine.
Federal başbakan ve savunma bakanı “Yaşasın Belçika” dememek için kırk takla atarken ve Belçika’nın bütünlüğü sorgulanırken kralın uluslararası barış ve birlikte yaşama çağrısı tam da sürrealist Belçika’ya yaraşır zaten! Kralın aynı konuşmada acilen kurulması gerektiğini söylediği Brüksel bölge hükümetinin kuruluş macerası ise ayrı bir sürrealist vaziyet! 9 Haziran 2024 seçimlerinden beri kurulamayan hükümet “tam Belçikalık” sürrealist bir formülle kuruluyor gibi. Bunu da yazarız bir gün!
Bir kez daha soralım: Yaşasın (mı) Belçika?