Türkiye’nin deprem gerçeğini gözler önüne seren 17 Ağustos’un üzerinden 26 yıl geçti: Acılardan ders alınmadı
17 Ağustos 1999’da meydana gelen ve Türkiye’ye büyük acılar yaşatan depremin üzerinden 26 yıl geçti ancak alınmayan dersler tabloyu ağırlaştırdı. Marmara Bölgesi, 26 yıl önce merkezüssü Gölcük olan 7.4 büyüklüğünde depremle sarsıldı. Deprem Ankara’dan İzmir’e kadar çok geniş bir alanda hissedildi. En az 18 bin 373 kişinin yaşamını yitirdiği, 48 bin kişinin yaralandığı deprem, birçok sorunu gözler önüne serdi.
17 Ağustos sonrasının süreç yönetiminde merkezde bulunan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Afet ve Acil Durum (AFAD) yönetmeliğiyle destek unsur haline getirilmesi ve Kızılay’ın siyasallaşarak içinin boşaltılması, 6 Şubat 2023’te Kahramanmaraş’ta meydana gelen depremler sonrasında büyük bir koordinasyon sorunu yarattı. Depremzede yurttaşlar günlerce çadıra ve sıcak yemeğe ulaşamadı. 1999 Marmara depremini ve alınmayan dersleri uzmanlar Cumhuriyet’e değerlendirdi.
Yerbilimci Prof. Dr. Cenk Yaltırak, “Bu çağda az veriye dayalı varsayımlar yerine teknolojiden faydalanarak daha kapsamlı çalışmalarla planlama yapılmalı. İki deprem de mevcut yöntemlerin doğa tarafından yanlışlandığını ortaya koydu” dedi.
Hassas hesaplamalarla dinamik bir deprem haritasının oluşturulması gerektiğini vurgulayan Yaltırak, “100 yılda bir olan depremler üzerinden tahminler ve yuvarlak laflarla bu iş olmaz” ifadelerini kullandı. Kentsel dönüşümde önceliklerin ranta göre belirlendiğine dikkat çeken Yaltırak, “Balat, Kâğıthane, Kasımpaşa gibi gecekondudan bozma yapıların dönüşüme alınması yerine öncelik Etiler’de, Ulus’ta kentsel dönüşüm başlıyor. Depremden düşük ivmede etkilenecek yerlere yapılan bu inşaat yoğunluğu, kentin içme suyuna da inşaat içinde yaşamak zorunda kalan yurttaşına da zarar veriyor. Maalesef iş ranta gelince siyasi parti ayrımı olmadan hemen hemen herkes aynı eğilimi gösteriyor” uyarısında bulundu. Bu şekilde israfa devam edilmesi durumunda ileride inşaatta kullanılacak suyun da inşaat malzemesinin de kalmayacağını vurguladı.
‘ARAZİ DEĞERİ YÜKSEK ALANLAR RİSKLİ İLAN EDİLİYOR’
Marmara depreminin yıkıma yol açtığı merkezlerden biri olan İstanbul’da, İBB’nin açıklamalarına göre son 11 yılda İstanbul’da (eski yönetmeliğe göre) 2000 yılından önce yapılmış 800 bin binanın yalnızca 84 bininin dönüştüğünü söyleyen Tezer, “6306 sayılı yasa kapsamında 2012 yılından 2025 yılına kadar İstanbul’da 70 adet riskli alan, 152 adet rezerv yapı alanı ve yaklaşık 84 bin riskli yapı ilan edildi. Riskli alanların çoğunlukla kamu mülkiyetinde bulunan, tek veya iki katlı düzensiz yapıların bulunduğu ya da arazi değeri yüksek alanlardan oluştuğu görülüyor” dedi.
‘DENGELİ NÜFUS AKTARIMI ŞART’
Depremden etkilenme riski yüksek, Büyükçekmece, Güngören, Kartal, Küçükçekmece, Pendik, Tuzla ve Zeytinburnu gibi ilçelerde son derece yetersiz çalışmalar yapıldığına işaret eden Tezer, planlama açısından başka bir büyük sorun alan olan Kanal İstanbul projesine de değindi. “İstanbul Planlama Ajansı’nın (İPA) analizlerine göre 2 milyon kişilik bir yeni nüfusu İstanbul’a getirmesi söz konusu” diyen Tezer, kentin mevcut yoğunluğu ve sorunları dikkate alındığında İstanbul’un böyle bir nüfus artışından çok, mevcut nüfusunun dengeli ve planlı bir şekilde çevredeki başka şehirlere aktarılmasına ihtiyacı olduğunun altını çizdi.
DEPREME HAZIRLAYACAK İSİMLER HAPİSTE
İstanbul’da deprem riski devam ederken bu alanda önemli çalışmaları olan Resul Emrah Şahan, Mehmet Murat Çalık, Tayfun Kahraman, Gürkan Akgün, Dr. Buğra Gökce gibi şehir plancıları İBB soruşturması kapsamında Silivri’de tutuklu bulunuyor.
Deprem konusunda kent planlamasının önemini şehir plancısı Dr. Tuğçe Tezer değerlendirdi.
İçinde bulunduğumuz çağı “afetler çağı” olarak niteleyen Tezer, “Şehir planlama artık amacını kentleri afetlerin etkisindeki geleceğe hazırlamak, riskleri azaltarak dayanıklılık sağlamak şeklinde dönüştürmek zorunda. Planlamanın ve onunla uyumlu çalışması gereken kent yönetiminin bu amaçtan uzaklaşması, doğa olaylarının hızla afetlere dönüşmesine ve kentlerimizin afetlere dirençli olmaktan giderek uzaklaşmasına neden oluyor” uyarısında bulundu.
1999 depremlerinin ardından yapılan kurumsal ve hukuki eylemlerin, ülkemizin afetlere hazırlanması konusunda son derece başarısız olduğunun, 2023 depremlerinde her yönüyle açığa çıktığına dikkat çeken Tezer, “AFAD’ın merkeziyetçi yapısı, afet sonrası acil müdahale konusunda büyük gecikmelere, aksaklıklara ve dolayısıyla kayıplara neden oldu. Valilikler ve AFAD tarafından hazırlanan İRAP raporlarının tanımladığı afete hazırlık müdahalelerinin uygulamaya geçmemiş olması, bu raporlarda tanımlanan ‘beklenen afet senaryoları’nın neredeyse birebir gerçekleşmesine neden oldu” dedi.
‘2060’DA KIRILMAMIŞ FAY KALMAYACAK’
Marmara Bölgesi’nde deprem beklenen dört faya işaret eden Yaltırak deprem senaryolarının buna göre güncellenmesi gerektiğin söyledi. Prof. Yaltırak, “Bu dört fay aynı zamanda da kırılabilir, arka arkaya da olabilir ya da farklı zamanlarda kırılabilir. Aynı zamanda kırılması 7.8 büyüklüğünde deprem üretir, tekli kırılmalarda da 7.1-7.6 arasında büyüklüğünde deprem üretir. Marmara’da 2060’ta kırılmamış fay kalmayacak” iddiasında bulundu.