Louvre soygunu: Çalınan mücevherlere ne oluyor?

Louvre soygunu: Çalınan mücevherlere ne oluyor?

19 Ekim’de Paris’teki Louvre Müzesi’nden çalınan eserler arasında III. Napolyon döneminden kalma paha biçilmez taçlar, broşlar ve kolyeler bulunuyor. Fransız kraliyet mücevherlerinin izine henüz rastlanmadı. Louvre soygunu, sanat çevrelerini sarsarken tarihteki benzer büyük hırsızlıkları da yeniden gündeme getirdi.

Dresden 2019: Yeşil Kubbe soygunu

25 Kasım 2019’da iki maskeli kişi, Dresden’deki Rezidans Sarayı’na girdi. Yeşil Kubbe (Grünes Gewölbe) adlı mücevher koleksiyonunun sergilendiği vitrinleri baltayla kırarak 21 parçadan oluşan bir mücevher setini çaldılar. Eserlerin yaklaşık 4 bin 300 elmas ve pırlanta içerdiği, toplam değerinin 116 milyon euroyu aştığı tahmin ediliyor.

Soygunun arkasında, Berlin merkezli Arap kökenli Remmo aşiretine mensup kişiler olduğu ortaya çıktı. Bu aile, daha önce de büyük yankı uyandıran benzer soygunlarla gündeme gelmişti. Zanlıların itiraflarının ardından bazı parçalar 2022’de ele geçirilse de mücevherlerin büyük bölümü hâlâ kayıp.


Dresden’da çalınan mücevherlerin bazıları 2022 yılında bulunduFotoğraf: Robert Michael/dpa/picture alliance

Bu olay, aşiret yapılarının sanat hırsızlığını profesyonel bir suç koluna dönüştürdüğünü gösteriyor: İyi planlanmış, organize ve acımasız.

Sanat tarihçisi Ulli Seeger, DW’ye yaptığı açıklamada şu saptamayı yapıyor: “Burada 18’inci yüzyılın özel kesim teknikleriyle işlenmiş tarihî mücevher setlerinden söz ediyoruz. Tablolar yalnızca tuval ve kurumuş boyadan ibarettir; ancak bu parçalar, kendilerinde yüksek bir malzeme değeri taşır.”

Seeger, uluslararası suç ağlarının giderek bu tür değerli eserlere yöneldiğini belirtiyor: “Altın, değerli taşlar, madeni paralar… Bunları elden çıkarmak, kataloglarda yer alan sanat eserlerine kıyasla çok daha kolay.”

Ancak Seeger’e göre, bu tür mücevherlerin tanınmaması için tamamen yeniden işlenmesi gerekiyor; çünkü her taşın kesimi tarihî özellikler taşıyor ve bunlar sayesinde dünya genelindeki saygın kuyumcular tarafından kolayca teşhis edilebiliyor.

Berlin 2017: Bode Müzesi’nde “Big Maple Leaf” soygunu

Dresden’deki olaydan iki yıl önce benzer bir olay daha yaşanmıştı. Yine Remmo aşiretinden olduğu belirlenen hırsızlar, bir Mart gecesinde Berlin’deki Bode Müzesi’ne pencereden girerek 100 kilogram ağırlığındaki “Big Maple Leaf” (Büyük Akçaağaç Yaprağı) adlı saf altın madeni parayı çaldı.


Bode Müzesi’nden çalınan 100 kilogram ağırlığındaki altın para bir daha bulunamadıFotoğraf: Marcel Mettelsiefen/dpa/picture alliance

Paranın o dönemdeki değeri 3,75 milyon euroydu; bugün ise altın fiyatlarındaki artışla birlikte neredeyse 12 milyon euroya denk geliyor. Hırsızların amacı açıktı: Altını nakde çevirmek. Çalınan altın paranın çoktan eritilip yok edildiği tahmin ediliyor.

Paris 2010: “Örümcek Adam” Picasso’nun peşinde

Fransız hırsız Vjeran Tomic, tırmanma yeteneği nedeniyle “Örümcek Adam” olarak tanınıyordu. Tomic, 2010’da Paris Modern Sanat Müzesi’ne tırmanarak girdi ve Picasso, Matisse, Modigliani, Braque ve Léger’e ait beş tabloyu çaldı.

Toplam değeri yaklaşık 100 milyon euro olan bu eserler bugüne kadar bulunamadı. Tomic yakalansa da bir koleksiyoner adına hareket ettiğini ileri sürdü. Uzmanlara göre tablolar, delil bırakmamak için büyük olasılıkla yok edildi.

Boston 1990: Tüm zamanların en büyük sanat eseri soygunu

Mart 1990’da iki kişi, polis üniforması giyerek Boston’daki Isabella Stewart Gardner Müzesi’ne girdi. Güvenlik görevlilerini bağladıktan sonra Vermeer, Rembrandt ve Degas gibi ustalara ait 13 eseri çaldılar.


Jan Vermeer’in “Konser” isimli yağlı boya tablosu Boston’daki Isabella Stewart Gardner Müzesi’nden çalındıFotoğraf: picture-alliance/akg-images

Amerikan Federal Soruşturma Bürosu FBI, eserlerin toplam değerini 500 milyon dolardan fazla olarak belirledi. Vaka hâlâ çözülemedi. Yetkililer, tabloların mafya çevrelerinde bir “yeraltı yatırım aracı” olarak el değiştirdiğini düşünüyor.

“Tarihin en büyük sanat eseri hırsızlığı” olarak kabul edilen bu olay, birçok belgesel filme de konu oldu.

“Sanat eserleri zor, mücevherler kolay satılır”

Argus Kültürel Mülkiyet Danışmanlık Şirketi Başkanı ve eski FBI Sanat Suçları Birimi yöneticisi Tim Carpenter, bu tür soygunlarda çalınan sanat eserlerini satmanın daha zor olduğuna dikkat çekiyor. DW’ye konuşan Carpenter, “Resim, baskı ya da çizim gibi klasik sanat eserlerinde en büyük zorluk, çalmak değil, satmaktır. Çünkü bu eserler kayıtlı, tanınmış ve nakde çevrilmesi çok zordur” diyor.

Carpenter, değerli metallerin ve mücevherlerin durumunun ise farklı olduğunu vurguluyor: “Bu tür objeler, eritilebilir ya da parçalanabilir. Bu yöntem, elbette kültürel miras açısından trajik bir kayıp, ancak suçlular için kolay kazanç anlamına geliyor. Avrupa’da bu yüzden mücevher ve altın gibi nesneler giderek daha fazla hedef haline geliyor. Sonuçta amaç hep aynı: Sanattan para kazanmak.”


Louvre Müzesi’nden çalınan Kraliçe Eugenie’ye ait taç, soygundan kısa bir süre sonra bulunduFotoğraf: Stephane De Sakutin/AFP

Carpenter, Louvre Müzesi’nden çalınan eserlerin yok edileceğine ise inanmıyor: “Bu parçalar çok önemli. Hırsızların tam olarak neye sahip olduklarını bildiklerini düşünüyorum. Muhtemelen koleksiyon olarak bir arada tutacaklar. Çünkü her biri son derece kolay tanınabilir nitelikte.”

Sanat eserleri neden bu kadar cazip?

Sanat eserleri suç örgütleri arasında zaman zaman bir tür “para birimi” olarak kullanılıyor. Bu tür soygunların arkasındaki fail profilleri de oldukça çeşitli. Almanya’da Arap kökenli büyük aileler, gelişmiş lojistik becerileri ve organize yapılarıyla öne çıkıyor. Güney ve Doğu Avrupa’da ise sanat eserleri, uyuşturucu veya silah ticaretinde takas unsuru olarak değerlendiriliyor.

Bazen de failler, müze güvenlik sistemlerindeki açıkları bilen içeriden kişiler oluyor; örneğin çalışanlar ya da güvenlik görevlileri. Hollywood filmlerinde de sıkça romantize edilen, yalnızca bir tabloya sahip olmak isteyen özel koleksiyonerlerin var olduğu da biliniyor.

Interpol’ün tahminlerine göre, her yıl birkaç milyar dolar değerinde sanat eseri çalınıyor. Bunların yalnızca yaklaşık yüzde 10’u tekrar bulunabiliyor.

Louvre’daki son soygun, şu gerçeği bir kez daha gözler önüne seriyor: Sanat yalnızca güzel değil, aynı zamanda kırılgan. Kültür varlıklarına yönelik “kara pazar” hiç olmadığı kadar cazip ve hareketli.