Nadir toprak elementleri: Çin’e rakip olmak neden zor?

Nadir toprak elementleri: Çin’e rakip olmak neden zor?

Çin, son yirmi yılda nadir element tedarik zincirinin her aşamasında baskın hale geldi. Diğer ülkelerin Çin menşeli minerallere olan bağımlılığı azaltma çabaları ise henüz sonuç vermedi

ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşı durulacak gibi görünmüyor. Her iki taraf da ekonomik sıkıntılara daha uzun süre dayanabileceğini umarak geri adım atmıyor. Bu anlaşmazlık, nadir toprak elementleri olarak bilinen metal grubunu da yeniden küresel gündemin merkezine taşıdı.

Çin, küresel madenciliğin yaklaşık yüzde 70’ini, işlenmiş nadir elementlerin ise yüzde 90 kadarını kontrol ediyor. Dolayısıyla tedarik zincirinin her aşamasında hâkim durumda.

Uluslararası Enerji Ajansı’nın geçen hafta açıkladığı bir raporda “bu durumun otomotiv, savunma ve yapay zekâ gibi stratejik alanlarda küresel tedarik zincirlerini olası kesintilere karşı savunmasız bırakabileceği” uyarısında bulunuldu.

Pekin ise bu ayın başlarında nadir toprak elementlerinin tedariği üzerindeki kontrolünü sıkılaştırdı. Dünyanın herhangi bir yerindeki yabancı bir şirket, 1 Aralık’tan itibaren Çin menşeli veya Çin teknolojisi kullanılarak üretilmiş (işlenmiş) eser miktarda olsa bile nadir element içeren ürünleri ihraç etmek için Çin hükümetinden onay almak zorunda kalacak.

Bu hamle, ABD’nin en gelişmiş yarı iletken çiplere ve diğer teknolojilere erişimi engellenen Çinli firmalar listesini genişletmesine yanıt olarak geldi. Çin’in kararı, elektrikli araçlar, savunma ekipmanları ve yenilenebilir enerji sistemleri gibi ürünlerin üretimini sekteye uğratabilecek olası arz sıkıntıları konusunda endişeleri artırdı.


Ekim ayı başında Çin, birçok nadir toprak ihracatı için lisans rejimi uygulamaya başladıFotoğraf: AP Photo/AP Images/picture alliance

ABD Ticaret Temsilcisi Jamieson Greer, Pekin’in yeni önlemlerini “son derece agresif ve orantısız” olarak nitelendirdi. Avrupa Birliği’nin (AB) Ticaretten Sorumlu Temsilcisi Maros Sefcovic de bu adımı “haksız ve zararlı” olarak değerlendirdi. Hem ABD hem de AB kendi şirketlerinin yeterli nadir element tedariğine erişimini sağlamak için Pekin’le görüşmeler yürütüyor.

Nadir elementler neden bu kadar önemli?

Nadir toprak elementleri benzersiz fiziksel, manyetik ve kimyasal özellikleri sayesinde modern yaşamın ayrılmaz bir parçası.

Bu elementler, dış enerjiye ihtiyaç duymadan manyetik özelliklerini süresiz olarak koruyan mıknatısların üretiminde kilit öneme sahip. Akıllı telefon, dizüstü bilgisayar, hibrit otomobil, rüzgar türbinleri ve güneş panelleri gibi pek çok yüksek teknoloji ürününün vzageçilmez bileşenleri arasında.

Savunma sanayisinde de büyük öneme sahipler. Örneğin jet motorları, füze yönlendirme sistemleri, füze savunma mekanizmaları, uzay tabanlı uydular ve iletişim sistemlerinde kullanılıyorlar.

İsimlerinin aksine nadir elementler aslında çok nadir değil. Bazıları bakır, kurşun, altın ve platinden bile daha bol bulunuyor. Ancak ekonomik değere dönüşücek yoğunluktaki yataklara nadiren rastlanıyor. Çin’in yanı sıra Kanada, Avustralya, ABD, Brezilya, Hindistan, Güney Afrika Rusya ve Türkiye’de de nadir toprak metal yatakları var. Hatta ABD Başkanı Donald Trump’ın 25 Eylül’de Beyaz Saray’daki görüşmelerinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan Eskişehir Beylikova’daki nadir toprak elementleri rezervini istediği iddia ediliyor.

Nadir elementler, ayrıştırma sürecine göre genellikle iki kategoriye ayrılıyor: Hafif nadir toprak elementleri ve ağır nadir toprak elementleri.

Çin özellikle ağır nadir elementlerin işlenmesinde neredeyse tam bir tekele sahip. İngiltere merkezli enerji geçişi mineralleri fiyatlandırma ve veri araştırma şirketi Benchmark Mineral Intelligence’a göre, Çinli şirketler küresel ağır nadir toprak elementleri işleme faaliyetlerinin yüzde 99’unu gerçekleştiriyor.

Diğer ülkeler neden üretimi artıramıyor?

ABD, bir zamanlar nadir toprak elementlerinde kendine yeter durumdaydı ancak son yirmi yılda Çin bu alanda baskın bir üretici güç haline geldi. Pek çok uzman da uzun süredir Pekin’in bu üstünlüğü jeopolitik pazarlıklarda bir koz olarak kullanabileceğinden şüphe ediyordu.


Ekim ayında Trump, Avustralya Başbakanı Anthony Albanese ile 8,5 milyar dolarlık nadir toprak elementleri anlaşması imzaladıFotoğraf: Yuri Gripas/UPI Photo/Newscom/picture alliance

Çin, ilk olarak 2010 yılında Japonya ile yaşadığı bir toprak anlaşmazlığı nedeniyle nadir element ihracatını durdurarak endişeleri artırdı. Trump’ın önceki ABD başkanlığı döneminde, 2019 yılında da, Çin devlet medyası ABD’nin uyguladığı önlemlere yanıt olarak ABD’ye nadir toprak elementleri ihracatının kesilebileceğini öne sürdü. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping de o dönemde bu elementleri “önemli bir stratejik kaynak” olarak tanımladı.

Çin’e bağımlılığı azaltma çabaları şimdiye dek kayda değer bir sonuç vermedi. Trump yönetimi, Çin’in hakimiyetine karşı nadir element tedariğini güvence altına almak amacıyla ortaklarıyla anlaşmalar yapmaya çalışıyor. Ancak uzmanlar, Çin’in nadir toprak elementlerine alternatif oluşturmada asıl zorluğun arıtma ve işleme kapasitesi yaratma olduğunu söylüyor.

Chicago Küresel İlişkiler Konseyi’nden uzman Karl Friedhoff, 16 Ekim’de yayımlanan bir blog yazısında “ABD’nin ilk yapması gereken şey, orta aşamayı yani işleme ve rafinaj kısmını öncelik vermektir” dedi. “Orta akış üzerindeki kontrol bizde olmadıkça ham minerallere sahip olsak bile bunları işlenmeleri için yine Çin’e göndermek zorundayız” diyen uzman, diğer ülkelerde işleme tesisleri ile rafineriler kurulması gerektiğini vurguladı. Friedhoff, bunun da “özellikle çevresel açıdan bir dizi sorun” getireceğini sözlerine ekledi.

Ne tür zorluklar var?

Çin’in nadir element üretimindeki üstünlüğüne alternatif oluştururken ağır çevresel ve sosyal maliyetleri de hesaplamak gerekiyor.

Tüm nadir toprak cevherlerinde uranyum ve toryum gibi radyoaktif elementler bulunduğu için bu çevre ve insan sağlığı açısından ciddi tehlikeler içeriyor. Bu maddeler çıkarılırken hava, su, toprak ve yeraltı sularını kirletebiliyor. Batı ülkelerinde sıkı çevre düzenlemelerine uygun işleme tesisleri kurmak ise pahalı ve zaman alıcı bir süreç.

Ayrıca nadir toprak elementlerinin işlenmesi çok fazla enerji ve su gerektiriyor. Bu da böyle tesislerin kurulmasının planlandığı bölgelerde halkın tepkisine yol açabilir.

Bu tesislerin kurulması da teknik olarak oldukça karmaşık ve Çin, onlarca yıllık deneyimi, yetişmiş personeli ve taklit edilmesi zor sanayi ekosistemiyle güçlü bir teknolojik üstünlüğünü sürdürüyor.


Nadir toprak metallerinin ayrıştırılması ve arıtılması sürecinde zehirli atıklar ortaya çıkıyorFotoğraf: Weng Huan/Chinafotopress/dpa/picture alliance

ABD merkezli Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi (CSIS) tarafından Temmuz ayında yayımlanan bir rapora göre, Çin özellikle çözücü ekstraksiyonu (solvent extraction) alanında, yani nadir toprak elementlerinin ayrıştırılmasındaki en kritik ve karmaşık adımda rakipsiz bir teknik uzmanlığa sahip. Raporda “Batılı şirketler, sınırlı iş gücü yetkinlikleri, Ar-Ge eksikliği ve çevre düzenlemeleri nedeniyle zorlanıyor” deniliyor.

CSIS raporuna göre, Çin’e olan bağımlılığı azaltmak için yalnızca Çin dışında yeni madenler açmak yeterli değil. Bunun yanı sıra yeni arıtma tesisleri kurmak, nitelikli iş gücü yetiştirmek ve şirketleri desteklemek amacıyla fiyat istikrarı ile otomotiv ve savunma sektörleriyle güvenli alım anlaşmaları gibi ekonomik teşvikler sağlamak da gerekli.

Raporunun yazarları, ABD’nin nadir element alanında teknik uzmanlığını yeniden inşa edecek ve işleme merkezleri oluşturacak bir strateji geliştirmesi gerektiğini vurguluyor. Fakat bunun için yalnızca “rekabetçi fiyatlı hammadde” değil aynı zamanda “düşük maliyetli enerjiye güvenli erişim, verimli ulaşım altyapısı, gelişmiş işleme teknolojileri ve uygun maliyetli, nitelikli iş gücü” gerektiği ifade ediliyor.

Tüm bu koşullar sağlansa bile emtia uzmanları yakın gelecekte Çin’in bu sektördeki üstünlüğünü sürdüreceğini tahmin ediyor.

CSIS raporunda “Hızlı ve koordineli bir eylem olmaksızın Çin’in kökleşmiş üstünlüğüne karşı koyma penceresi daralmaya devam edecek. Bu da kritik teknolojiler, sanayiler ve güvenlik çıkarlarını sürekli risk altında bırakacaktır” uyarısı yer alıyor.