Asgari ücret zammı: Emeğin büyümeden aldığı pay nasıl düştü?
Gelecek yıl için belirlenecek asgari ücret görüşmelerinin bu hafta başlaması beklenirken; Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı resmi veriler asgari ücretin belirlenme şeklinin gelir bölüşümünü nasıl etkilediğini ortaya koydu.
Türkiye’de çalışanların neredeyse yarısını ilgilendiren asgari ücrete geçen yıl yüzde 45 enflasyona karşın yüzde 30 zam yapılmıştı. Bu zam, asgari ücretlinin sadece Ocak ayında açlık sınırının üzerinde kalmasına yetti. Ekim ayında yıllık enflasyon yüzde 32,87 olarak açıklanırken asgari ücretlinin 10 aylık kaybı 6 bin 322 lirayı buldu.
Böyle bir tabloda 2026 yılı Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına başlarken enflasyonun faturasının çalışanlara kesildiğini gösteren bir başka veri daha açıklandı.
TÜİK’in açıkladığı 2025 yılı üçüncü çeyrek (Temmuz-Eylül) büyüme verilerine Türkiye ekonomisi yıllık bazda 3,7 büyüdü. Ancak büyümenin toplumsal refaha nasıl yansıdığına dair göstergeler aynı derecede olumlu değil. Gelir yöntemiyle açıklanan milli gelir bileşenleri, çalışanların ekonomiden aldıkları payın bir önceki çeyreğe göre belirgin biçimde gerilediğini ortaya koyuyor.
Ekonomik büyümenin sürmesine rağmen ücretlilerin payındaki düşüş, asgari ücret pazarlıklarının yapılacağı haftada bölüşüm tartışmalarını yeniden öne çıkarıyor.
Ücretlilerin payı yüzde 35’e indi
TÜİK verilerine göre işgücü ödemelerinin Gayrisafi Katma Değer içindeki payı 2025’in üçüncü çeyreğinde yüzde 35 olarak gerçekleşti.
Bu oran, bir önceki üç aya göre 3,4 puanlık bir gerilemeyi ifade ediyor. Aynı dönemde işletme artığı/karma gelir olarak tanımlanan kâr, faiz ve rant gelirlerinin payı 5,4 puan birden artarak yüzde 46,7’ye yükseldi.
Veriler, üretimden elde edilen toplam gelirin giderek daha büyük bir kısmının sermaye lehine dağıldığını, çalışanların ise milli gelirdeki ağırlığının belirgin biçimde azaldığını gösteriyor. Bu durum, reel ücretleri aşındıran yüksek enflasyonun yanı sıra, büyüme dönemlerinde ortaya çıkan katma değerin çalışanlara daha düşük oranda yansıdığı bir gelir mimarisine işaret ediyor.

Asgari ücret görüşmelerinin bu hafta içinde başlaması bekleniyorFotoğraf: picture-alliance/Ton Koene
Bölüşümdeki bu bozulmanın, asgari ücret görüşmeleri öncesi hükümet, işveren ve sendikalar arasındaki dengeleri etkilemesi bekleniyor. Çalışanların payındaki gerileme, yalnızca düşük gelir gruplarını değil, toplam istihdam içindeki geniş ücretli kesimi de doğrudan ilgilendiriyor.
DİSK’in araştırmasına göre 2012’de ortalama ücret asgari ücretin 2,25 katı iken 2022’de 1,56 katına geriledi. Tüm özel sektör işçilerinin yüzde 53,2’si asgari ücretin altı ve yüzde 10 fazlası arasında ücretler alıyor. Asgari ücretin yüzde 5 fazlası ve altında çalışanlar ise tüm özel sektör çalışanlarının yüzde 49,6’sını oluşturuyor.
Büyümeyi iç talep ve inşaat sürükledi
Peki bölüşümde payını artıran sermaye Türkiye ekonomisi için nasıl bir katma değer üretiyor?
Üçüncü çeyrek büyümesinin kaynağına bakıldığında, ekonominin büyük ölçüde iç talebe dayandığı görülüyor. Hane halkı nihai tüketim harcamaları yıllık bazda yüzde 4,8 artarak büyümeye en güçlü katkıyı veren kalemlerden biri oldu.
Enflasyonun yüksek seyrettiği bir dönemde tüketim eğiliminin artması, gelirlerin reel anlamda erimesine rağmen hanelerin harcama davranışlarını sürdürdüğünü ve ekonomik büyümenin giderek daha kırılgan temellere oturduğunu düşündürüyor. Devletin nihai tüketim harcamalarında yüzde 0,8 gibi sınırlı bir artış olması, kamu kesiminin büyümeye etkisinin bu dönemde daha zayıf kaldığını ortaya koyuyor.
Yatırımların göstergesi olan gayrisafi sabit sermaye oluşumu ise yüzde 11,7 artış gösterdi. Ancak sektör kırılımına bakıldığında bu artışın ağırlıklı olarak inşaat yatırımlarından kaynaklandığı görülüyor. Üretken yapıyı destekleyen makine-teçhizat yatırımlarının aynı hızla artmaması, büyümenin sürdürülebilirliği açısından soru işaretleri yaratıyor.
İnşaatta çift hane, tarımda tarihi daralma
Faaliyet kolları bazında bakıldığında, inşaat sektörü üçüncü çeyrekte yüzde 13,9 ile büyümenin açık ara önünde yer aldı. Bu artış, kamu destekli projeler, kentsel dönüşüm eğilimi ve finansmana erişimin göreli olarak daha uygun olduğu dönemlerde inşaat sektörünün canlanmasına işaret ediyor.
Sanayi üretimi ise yüzde 6,5 büyüyerek toparlanma eğilimini sürdürdü. Bilgi-iletişim, finans ve sigorta gibi sektörlerde çift haneli büyümeler gerçekleşti.

Büyüme verilerine göre, tarım sektöründe yüzde 12,7 daralma kaydedildiFotoğraf: DHA/DW
Buna karşılık tarım sektörü yüzde 12,7 daralarak yılın en zayıf performansını sergiledi. Tarım yılın ilk çeyreğinde yüzde 2, ikinci çeyreğinde yüzde 3,5 daralmıştı.
Tarımdaki küçülme, gıda fiyatlarında yaşanan yapısal baskının temel nedenlerinden biri olarak öne çıkıyor. Üretim maliyetlerindeki artış, iklim kaynaklı riskler ve verim kayıpları tarımdaki düşüşü derinleştiren başlıca etkenler arasında yer alıyor. Bu tablo hem enflasyon hem de gelir dağılımı açısından geniş toplum kesimlerini etkileyen bir kırılganlığı yansıtıyor.
Dış ticaret büyümeye negatif katkı verdi
Dış ticaret kalemlerindeki hareketler büyümenin yönünü olumsuz etkiledi. Mal ve hizmet ihracatı yüzde 0,7 azalırken ithalat yüzde 4,3 arttı. Bu görünüm, net dış talebin üçüncü çeyrekte büyümeyi aşağı çektiğini gösteriyor. İhracattaki zayıflama, küresel talepteki yavaşlamanın yanı sıra kurun reel olarak değerlenmesiyle rekabet gücünün azalmasına da işaret ediyor. Buna karşın ithalat talebinin canlı kalması, özellikle iç tüketime dayalı büyüme deseninin devam ettiğini doğruluyor.
Türkiye ekonomisi bir süredir net ihracat katkısının pozitiften negatife döndüğü bir patikada ilerliyor. Bu durum, büyümenin dışa dönük değil içe dönük hale geldiğini; dolayısıyla daha yüksek cari açık ve daha kırılgan bir finansman yapısı riskini beraberinde getirdiğini gösteriyor.
Kırılgan ve düşük kaliteli büyüme
Yıllık enflasyonun yüzde 30’ları aşan seviyelerde seyrettiği bir dönemde kaydedilen yüzde 3,7’lik büyüme, “kaliteli büyüme” tartışmalarını yeniden gündeme taşıyor.
Ekonomik büyümenin tarımda sert bir daralma, inşaata dayalı yatırımlar ve dış ticaretin olumsuz katkısıyla gerçekleşmesi, sürdürülebilirliği konusunda soru işaretleri oluşturuyor. Gelir dağılımı verilerindeki bozulma da bu tabloyu daha da ağırlaştırıyor. Ücretli çalışanların payındaki düşüş, geniş toplum kesimlerinde refah artışının hissedilmemesine, hatta reel anlamda gerilemesine yol açıyor.
Asgari ücret pazarlığının tablosu
Türkiye ekonomisi üçüncü çeyrekte büyümesini sürdürse de veriler büyümenin toplum genelinde eşit ve sürdürülebilir bir refah yaratmadığını gösteriyor. Emek payındaki gerileme ve sermaye gelirlerindeki artış, asgari ücret görüşmelerinin yalnızca ücret düzeyini değil, aynı zamanda Türkiye’de bölüşüm politikalarının geleceğini de belirleyecek kritik bir sürece işaret ediyor.








