Bakanlıklar tarafından işbirliğiyle yürütülen ÇEDES projesi, Anasaya’ya aykırı: Geleceğe zarar veriyor

Bakanlıklar tarafından işbirliğiyle yürütülen ÇEDES projesi, Anasaya’ya aykırı: Geleceğe zarar veriyor

Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı iş birliğiyle yürütülen ‘Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES) Projesi’, eğitim alanında en tartışmalı gündem maddelerinden biri… Eğitimciler bu projeyle birlikte; eğitimin laik ve bilimsel temellerinden uzaklaştırıldığını, kamusal eğitim alanının adım adım dini kurumların etkisine açıldığını dile getiriyor. Söz konusu proje kapsamında okullarda görev yapan öğretmenlere ‘gönüllülük’ adı altında fiilen zorunlu görevlendirilmeler verilirken öğrenciler de camilerde, gençlik merkezlerinde ve Diyanet’e bağlı mekânlarda etkinliklere yönlendiriliyor. ÇEDES’e ilişkin gazetemize açıklamalarda bulunan Eğitim Sen Ankara 1 Nolu Şube Başkanı Mehmet Aydoğdu, söz konusu projenin laik, bilimsel ve kamusal eğitim ilkeleriyle bağdaşmadığını ifade etti.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesine göre devletin laik olduğunu; 24. maddesine göre din ve vicdan özgürlüğünün olduğunu; 42. maddesinde ise eğitimin Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda devletin denetimi altında yürütüldüğünü anımsatan Aydoğdu, “Bu hükümler gereği, devletin görevi öğrencilerin dini kimliklerini şekillendirmek değil; herkes için eşit, özgür, laik ve bilimsel bir eğitim ortamı sunmaktır” dedi.

‘EĞİTİMDEKİ BASKI VE DAYATMAYI GÖSTERİYOR’

Proje kapsamında Diyanet personelinin eğitim sürecine doğrudan dahil edilmesinin, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 56. maddesine de açıkça aykırı olduğunu kaydeden Aydoğdu, “Eğitim hizmeti yalnızca öğretmenlik mesleğine atanmış kamu görevlileri tarafından yürütülebilir. Diyanet veya Gençlik ve Spor Bakanlığı personelinin, ders dışı etkinliklerde dahi öğrenciler üzerinde yönlendirici rol üstlenmesi; eğitimin tarafsızlığına, laikliğe ve kamusal niteliğine açık bir müdahaledir. Çocuklarımızın inanç ve düşünce özgürlüğü, ulusal ve uluslararası hukuk tarafından güvence altına alınmıştır. Velilerin rızası olmaksızın ya da ‘gönüllülük’ adı altında baskı ve yönlendirme yoluyla çocukların dini etkinliklere katılımının sağlanması; Anayasa’ya ve Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 14. maddesine aykırıdır. Birçok velinin, çocuklarının ayrımcılığa uğramaması için bu uygulamalara mecburen ‘göz yummak’ zorunda kalması, eğitimdeki baskı ve dayatmanın geldiği boyutu açıkça göstermektedir” ifadelerini kullandı.

‘GELECEK DAYATMADA DEĞİL DEMOKRASİDE ŞEKİLLENECEK’

Laikliğin sadece anayasal bir ilke olmadığını; aynı zamanda özgür düşüncenin, bilimsel aklın, eşit yurttaşlığın ve toplumsal barışın teminatı olduğunu vurgulayan Aydoğdu, “Kamusal eğitimi dini referanslarla biçimlendirmeye yönelik her girişim, Anayasa’ya, bilime ve çocuklarımızın geleceğine zarar vermektedir. Biz Eğitim Sen olarak; laik, bilimsel, demokratik ve kamusal eğitim hakkını savunmaya devam edeceğiz. Çocuklarımızın ve toplumun geleceği, inanç dayatmalarında değil; özgür düşüncede, bilimde ve demokraside şekillenecektir” diye konuştu.