CHP’li Taşçıer: ‘KHK rejiminin özü toplu bir cezalandırma anlayışıdır’

CHP’li Taşçıer: ‘KHK rejiminin özü toplu bir cezalandırma anlayışıdır’

CHP’li Taşçıer: ‘KHK rejiminin özü toplu bir cezalandırma anlayışıdır’

‘Mesele sadece idari iade değil toplumsal onarım meselesidir’

‘KHK’lilerle yalnızca FETÖ’cüler değil ilerici kamu emekçileri de tasfiye edildi’

TAYLAN GÜLKANAT

Görevlerinden 9 yıldır uzakta kalan KHK’li ihraçlar haklarını aramak için başkente doğru yola çıktı. KESK’in başlattığı yürüyüşü kıymetli bulduğunu belirten CHP’li Gamze Taşçıer, “KHK rejiminin özü toplu bir cezalandırma anlayışıdır. KHK’larla yalnızca devletin içine yuvalanmasına izin verilmiş FETÖ üyeleri değil, darbe girişimiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan, ama iktidarın politikalarına eleştirel bakan, sendikalı, demokrat, ilerici kamu emekçileri de tek kalemde tasfiye edildi. Suçsuz bir yurttaşı, KHK ile işinden ettiğinizde sadece maaşını değil, geleceğini, kimliğini, onurunu elinden alırsınız” dedi.

Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016 tarihinde düzenlediği hain darbe girişiminin ardından çıkan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile birlikte kamudan 125 bin 612 memur ihraç edildi. Bunların 4 bin 259’u ise KESK üyesiydi. Bu süreçte birçok emekçi, ihraçların yarattığı koşullar nedeniyle yaşamını yitirdi. Yine OHAL Komisyonu’nun geç gelen kararlarıyla, ölümlerinden sonra görevlerine iade edilen emekçiler oldu. Bugün itibarıyla KESK’li memurlardan yüzde 52’si tüm özlük haklarıyla görevlerine döndü ancak 2 bini aşkın memur hâlâ görevinden uzakta…

KESK bu çerçevede; dokuz yıldır kamudaki görevlerinden uzak kalan ihraç mağduru emekçilerin görevlerine geri dönmeleri talebiyle Diyarbakır’dan bir yürüyüş başlattı. Yürüyüş yarın Meclis’te yapılacak açıklama ile sonlanacak. Bu bağlamda CHP Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gamze Taşçıer ile partisinin KHK’li ihraçlara karşı tutumunu ve KESK’in yürüyüşünü konuştuk.

‘DARBE BAHANESİYLE MUHALİFLER TASFİYE EDİLDİ’

15 Temmuz darbe girişimine karışan ve suçları tespit edilenlerin cezalarını çekmesi gerektiğine vurgu yapan Taşçıer, “Ancak net biçimde ifade etmek gerekir ki, KHK rejiminin özü toplu bir cezalandırma anlayışıdır. OHAL koşullarında yürürlüğe konan toplu, ayrımcı ve ezici tasfiyeler demokratik hukuk devletinin temel ilkeleriyle bağdaşmıyor. Oysa hem darbeye karşı kararlı bir duruş hem de hukukun, savunma hakkının ve masumiyet karinesinin korunması esas olmalıydı. Fakat iktidarın darbe girişimini bahane edip muhaliflerini tasfiye ettiği bir rejime geçildi. KHK’larla yalnızca devletin içine yuvalanmasına izin verilmiş FETÖ üyeleri değil, darbe girişimiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan, ama iktidarın politikalarına eleştirel bakan, sendikalı, demokrat, ilerici kamu emekçileri de tek kalemde tasfiye edildi.

KHK uygulamaları yüzünden yaşamı parçalanan; işini, itibarını, geçimini yitiren binlerce emekçi var. Bu sürecin yarattığı yaralar, sadece hukuki iade ile kapanmaz; geciken kararların yol açtığı kayıplar, ailelerin yaşadığı derin travmalar bir vicdan borcudur ve bunun hesabı maddi, manevi tazminat, psikososyal destek ve toplumsal iade-i itibar mekanizmaları ile verilmelidir. İade sadece ‘kâğıt üzerinde’ dönüş değil; hakların eksiksiz, prim ve maaş farklarıyla, sicil düzeltilmesi ve resmi bir özrün eşlik ettiği somut bir onarımı ifade etmelidir. Bu yüzden yürüyüş son derece kıymetli ve önemlidir” dedi.

‘İDARİ TASARRUF DEĞİL TOPLUMSAL VİCDAN MESELESİ’

Partisinin 2016’dan beri KHK rejimine karşı mücadele ettiğini belirten Taşçıer, 2018’de hak ihlalleri raporunu yayımladıklarını, 2021’de ise bölge toplantılarıyla KHK’li yurttaşlarla bir araya geldiklerini anımsattı.

KHK’li ihraçlarla hem parti örgütü hem de birebir olarak temaslarda bulunduklarını ifade eden Taşçıer, “Onların yaşama dair hikâyelerini dinledik. Meselenin iktidarın idari bir tasarrufu olmadığını, doğrudan bir insanlık ve toplumsal vicdan meselesine dönüştüğünü raporladık. Bunu her platformda dile getirdik. Bizim için temel ilke açıktır: ‘Suç ve suçlu varsa, elbette cezalandırılmalıdır’ fakat hukuk, delile dayanır; keyfiliğe değil…” değerlendirmesinde bulundu.

KHK’lerle bir gecede hayatı değiştirilen on binlerce kamu emekçisinin; yargılanmadan, savunma hakkı olmadan ihraç edildiğini söyleyen Taşçıer, “Devletin hukuk ve adalet dokusu örselendi. Bizim mücadelemiz darbeye karşı olduğu kadar, bu topraklarda adaletin, hakkaniyetin ve insan onurunun yeniden inşası mücadelesidir. İnsanlar mesleklerini, gelirlerini, toplumsal statülerini, geleceğe dair umutlarını kaybettiler. Kimileri utançla içe kapandı, kimileri toplum içine çıkmaya çekindi, kimileri yaşamına son verdi. Eşi, çocuğu, annesi, babasıyla birlikte cezalandırılan binlerce aile var. Bakın, suçsuz bir yurttaşı, KHK ile işinden ettiğinizde sadece maaşını değil, geleceğini, kimliğini, onurunu elinden alırsınız. Bu nedenle biz bu meseleye sadece ‘idari iade’ olarak değil, toplumsal onarım meselesi olarak bakıyoruz” diye konuştu.

‘TOPLUMUN ADALET DUYGUSU YARALANDI’

KHK’lı yurttaşların taleplerinin kişisel bir mağduriyetin ötesinde; demokrasi, adalet ve hukuk talebi olduğunun altını çizen Taşçıer, “İnsanlar yalnızca işlerinden değil, toplum içindeki saygınlıklarından, onurlarından mahrum bırakıldı. Talepleri öncelikle iade-i itibar. Üzerlerine yapıştırılan ‘suçlu’ yaftasının kaldırılmasını, itibarlarının resmen iade edilmesini istiyorlar. Haksız yere ihraç edilen yurttaşlar görevlerine geri dönmek, kıdem, maaş, emeklilik gibi tüm özlük haklarının eksiksiz iade edilmesini talep ediyor. OHAL Komisyonu gibi siyasi mekanizmalarla damgalanmak değil, bağımsız ve tarafsız yargı önünde aklanmak istiyorlar. Çünkü bu süreçte suçlu-suçsuz ayrımı yapılmadı, binlerce insan hiçbir somut delil olmadan cezalandırıldı. İnsanlar sadece işlerinden edilmedi; pasaportlarına el konuldu, özel sektörde iş bulmaları engellendi, toplum içinde damgalandılar.

Bu toplumsal dışlanmanın resmen sona ermesini, haklarının yeniden tanınmasını istiyorlar. Ve nihayet bu süreç sadece bireyleri değil, aileleri, çocukları, toplumun adalet duygusunu yaraladı. KHK’lılar, insan yaşamından tasarruf edilmediği, adaletin yeniden tesis edildiği bir onarıcı adalet yaklaşımı talep ediyor. Talepleri ayrıcalık değil, adalet; bir imtiyaz değil, hukuk devletinin asgari gereklerinin yerine getirilmesidir” dedi.