Çin’in güçlü silahı: Az toprak elementleri
Çin’in elektronik, otomotiv ve savunma sistemleri için vazgeçilmez olan az toprak elementleri üzerindeki hâkimiyeti, süregelen ticaret görüşmeleri sırasında ABD karşısında Pekin’e değerli bir koz sağlıyor.
Küresel üretimin yaklaşık yüzde 60’ını, rafinasyonun ise neredeyse yüzde 90’ını denetim eden Pekin, az hammaddeler ve kalıcı mıknatısların ihracatına kısıtlamalar getirerek bu alandaki gücünü daha da pekiştiriyor.
ABD Başkanı Donald Trump’ın, Çin eserlerine uyguladığı yüksek gümrük vergilerine karşı alınan birtakım tedbirler sonradan gevşetilmiş, böylelikle Washington ile müzakerelerin sürmesi sağlanmıştı. Fakat artık Çin, stratejik elementlere ait geniş kapsamlı yeni ihracat denetimleri açıkladı; sürece teknolojilerinin yurt dışına satışına yönelik kısıtlamaları genişletti ve bilhassa savunma endüstrisi ile yarı iletken kesimine yönelik ihracatı sınırladı.
Bu adım, yerli rafinasyon kapasitesinden mahrum olan ABD’nin stratejik bir madenin temini konusunda ne kadar kırılgan olduğunu bir defa daha gözler önüne serdi. Pekin’in bu adımı, Trump ile Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in beklenen yüz yüze görüşmesinden yalnızca birkaç hafta evvel geldi.
Berlin merkezli Çin araştırma kuruluşu Sinolytics’in yöneticilerinden Jost Wübbeke, DW’ye şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Dünya iktisadı büyük ölçüde Çin’den gelen bu mıknatıslara bağımlı. Şayet ihracat durursa, bunun tesiri global ölçekte hissedilir.”
Daha evvelki kısıtlamalardan kaynaklanan tedarik zinciri aksaklıkları ABD sanayisini zaten zor durumda bırakmıştı. ABD’li otomobil üreticisi Ford, mayıs ayında Chicago’daki SUV üretimini hammadde sıkıntısı nedeniyle azaltmak zorunda kaldığını açıkladı. Oto parça tedarikçileri Aptiv ve BorgWarner ise arz sıkıntılarına karşı nadir elementlere daha az gereksinimi olan veya hiç ihtiyaç duymayan motorlar geliştirdiklerini duyurdu. Ancak bu yeni teknolojiler henüz yaygın olarak kullanılmıyor.
ABD’li şirketlerin stokları tükenmek üzere
Amerikan Ticaret Odası’nın Çin’de mayıs ayında yaptığı bir ankete göre, ABD’li şirketlerin yüzde 75’i stratejik element stoklarının birkaç ay içinde tükeneceğini öngörüyor. ABD’li üreticiler Washington yönetimine, ihracat kısıtlamalarının kaldırılması için müzakereleri hızlandırma çağrısı yaptı.
Haziran ayında Londra’da yürütülen görüşmeler sırasında Çin, ihracat lisanslarının onay süreçlerini hızlandırma sözü verdi ancak büyük bir birikmiş dosya hâlâ beklemede. Pekin’in son kısıtlamaları, bu alandaki sınırlı rahatlamayı tersine çevirme tehlikesi taşıyor.

Norveç’te bir madenin girişiFotoğraf: Adam Baheej Adada/Henning Goll/DW
Çin’in nadir hammaddeleri jeopolitik bir kaldıraç olarak kullanması yeni bir durum değil. Pekin, 2010 yılında Japonya ile yaşadığı bir sınır anlaşmazlığı sırasında iki ay boyunca ihracatı tamamen durdurmuştu. Bu adım fiyatların hızla artmasına ve tedarik risklerinin belirginleşmesine yol açmıştı.
New York merkezli danışmanlık firması Teneo’nun yöneticilerinden Gabriel Wildau, Çin’in ihracat lisans sisteminin Trump’ın tarifelerine geçici bir tepki değil, kalıcı bir politika olduğunu vurguluyor. “Arz kesintileri daimi bir tehdit unsuru olmaya devam edecek” diyen Teneo, Pekin’in Washington üzerindeki baskısını sürdürmeye niyetli olduğuna işaret ediyor.
Avrupa sanayisi de etkileniyor
Stratejik elementlerdeki kıtlık, yalnızca ABD ekonomisini etkilemiyor. Avrupa Birliği, otomotiv parçaları, savaş uçakları ve tıbbî görüntüleme cihazları için gerekli nadir hammaddelerin yüzde 98’inde Çin’e bağımlı durumda.
Avrupa Otomotiv Tedarikçileri Birliği, haziran ayında yayımladığı bildiride, sektörün “Çin’in ihracat kısıtlamaları nedeniyle ciddi şekilde sarsıldığını” belirterek, “Avrupa genelinde üretim hatlarının durduğu, stokların azalmasıyla önümüzdeki haftalarda etkilerin daha da artacağı” uyarısında bulundu.
İtalyan Uluslararası Siyasi Araştırmalar Enstitüsü (ISPI) araştırmacısı Alberto Prina Cerai, DW’ye yaptığı değerlendirmede, Brüksel’in zaman kazanmak için acil önlemler alması gerektiği görüşünde:
“Ölçek açısından Çin’i yakalamamız mümkün değil. Madenlerden mıknatıs üretimine uzanan entegre bir tedarik zincirine sahipler ve bu modeli kopyalamak neredeyse imkânsız. Kısa vadede Çin’den tamamen kopmak da düşünülemez; ancak Avrupa, bu karşılıklı bağımlılığı tutarlı bir sanayi stratejisiyle yönetmeli.”

Çin’in doğusundaki Lianyungang LimanıFotoğraf: Wang chun lyg /dpa/picture alliance
Avrupa Komisyonu, Kritik Hammaddeler Yasası kapsamında 2030 yılına kadar AB içinde yılda 7 bin ton mıknatıs üretmeyi hedefliyor. Bu amaçla birçok madencilik, rafinasyon ve geri dönüşüm projesi yürütülüyor. Bu yıl Estonya’da büyük bir nadir toprak elementleri işleme tesisi açıldı; güneybatı Fransa’daki bir diğer tesisin ise 2026’da devreye girmesi planlanıyor.
Hindistan yerli firmaları korumak için ihracatı kıstı
6,9 milyon tonla dünyanın beşinci büyük nadir hammadde rezervine sahip olan Hindistan, bu kapasitesine rağmen küresel arzın yalnızca yüzde 1’ini sağlıyor. Zira bu ülke, yüksek teknoloji uygulamalarına uygun işleme kapasitesinden yoksun. Bu nedenle Çin’den yapılan ithalata bağımlı ve bu ithalat da kısıtlamalardan etkileniyor.
Yeni Delhi yönetimi; ABD, Avustralya ve Orta Asya ülkeleriyle tedarik anlaşmaları yaparak bu bağımlılığı azaltmaya çalışsa da ilerleme yavaş seyrediyor. Haziran ayında Hindistan hükümeti, devlet madencilik şirketi IREL’e Japonya dâhil olmak üzere yurtdışına yapılan ihracatları durdurma talimatı verdi. Amaç, ülke içindeki üreticilere yeterli stratejik element sağlamak. 2024 yılında IREL’in çıkardığı 2 bin 900 tonluk nadir hammadde miktarının üçte biri Japonya’ya gönderilmişti.
G7 ülkeleri Çin’e karşı ortak adım arayışında
Yakın vadede Çin’in hâkimiyetine rakip çıkması beklenmiyor. Bu nedenle haziran ayında Kanada’da toplanan G7 liderleri, nadir hammadde tedarikinde yaşanabilecek krizleri öngörmek ve Çin’in uyguladığı gibi kasıtlı piyasa bozucu müdahalelere karşı ortak bir strateji geliştirmek üzere anlaştı.

Nadir toprak elementi örnekleri içeren parçaFotoğraf: Adam Baheej Adada/Henning Goll/DW
G7’nin Kritik Mineraller Eylem Planı başlıklı belgesinde şu ifadeler yer alıyor: “Ekonomilerimize yönelik bu tehdidi ve kritik mineral tedarik zincirlerimizin dayanıklılığını zayıflatan riskleri kabul ediyoruz. Bu nedenle, G7 dışındaki ortaklarımızla birlikte ekonomik ve ulusal güvenliğimizi koruyacağız.”
Yeni tedarik arayışları sürüyor
Çin’in 44 milyon tonluk nadir hammadde rezervlerinin ardından Brezilya, Hindistan ve Avustralya toplamda 31 milyon tonluk potansiyele sahip. ABD Jeolojik Araştırma Kurumu’na göre Kazakistan’da da son dönemde 20 milyon tonluk yeni rezerv bulundu.
ABD ve Avustralya, madencilik ve işleme kapasitesini artırma konusunda en ileri aşamadaki ülkeler olarak öne çıkıyor. Diğer ülkelerin planları ise henüz erken ya da orta aşamada; bu da 5 ila 10 yıl, çevresel onay süreçleri ve milyarlarca dolarlık yatırım gerektiriyor.
Gelecekte olası bir yeni kaynak da Grönland olabilir. Sert iklim koşullarına rağmen ABD ve AB, bölgeyle şimdiden iş birliği anlaşmaları imzaladı. 2023 yılında Grönland’ın güneyindeki Tanbreez Projesi, madencilik veri sağlayıcısı Mining Intelligence tarafından dünyanın en önemli stratejik element projesi olarak sınıflandırıldı; tahmini rezervi 28,2 milyon ton.
Ancak alternatif tedarik kaynakları önemli ölçüde artana kadar Çin, bu kritik kaynakları güçlü bir araç olarak kullanmaya ve küresel sanayiler üzerindeki etkisini sürdürmeye devam edecek.