Doha saldırısının ardından Arap NATO’su yeniden gündemde
Mısırlı uzmanlar, Katar ve diğer Arap devletlerine yönelik İsrail saldırılarının Ortadoğu’nun güvenliği için ciddi bir tehdit olduğunu ve bölgeyi daha karmaşık bir tabloyla karşı karşıya bıraktığını vurguladı.
Bu nedenle, Suudi Arabistan ve Mısır’ın öncülüğünde Arap Birliği’nde kabul edilen, ‘yeni bölgesel güvenlik vizyonunun’ hızla hayata geçirilmesi gerektiğini söylediler.
Plan; bölge ülkelerinin egemenliğini eşit şekilde gözeten, uluslararası hukuka ve karşılıklı çıkarlara dayalı, bir iş birliği mekanizmasının tesis edilmesini hedefliyor.
1950 ANLAŞMASINI HATIRLATTI
Mısır istihbaratının eski başkan yardımcısı Tümgeneral Muhammed Reşad, Arap ülkelerini ortak bir güvenlik sistemi kurmaya davet ederek, “Bu gelişmeler, tüm Arap devletlerini koruyacak bir güvenlik yapısının acilen oluşturulmasını zorunlu kılıyor” dedi.
Al Arabiya’ya konuşan Reşad ayrıca, İsrail’in Gazze’de planlarını sürdürmesinin ve diğer Arap ülkelerinde saldırılarını artırmasının beklendiğini belirtti. Bu nedenle, önümüzdeki günlerde Doha’da yapılacak zirvede, 1950 tarihli Arap Ortak Savunma Anlaşması’nın etkinleştirilmesi yönünde karar alınması gerektiğini ifade etti.
ORTAK SAVUNMANIN KAPSAMI
İskenderiye Üniversitesi’nden Uluslararası Hukuk Profesörü Dr. Muhammed Mahmud Mehran ise İsrail’in Arap ülkelerine yönelik tekrar eden saldırılarının, “birleşik Arap güvenlik sistemini acil bir şekilde zorunlu hale getirdiğini” söyledi.
Mehran, 1950 tarihli Arap Ortak Savunma Anlaşması’nın bu proje için gerekli hukuki temeli sağladığını hatırlatarak, “Anlaşmaya göre bir Arap ülkesine saldırı, tüm ülkelere yapılmış sayılır ve ortak, hızlı ve etkili bir yanıt verilmesi gerekir” dedi.
Ayrıca, oluşturulacak güvenlik sisteminin kolektif savunmayı, bölgesel egemenliğin korunmasını, dış müdahalelerin engellenmesini, doğal kaynakların ve stratejik su yollarının güvence altına alınmasını kapsaması gerektiğini vurguladı.
Mehran, böyle bir sistemin BM Şartı’nın 51. maddesi uyarınca meşru müdafaa hakkı ile uyumlu olduğunu ve NATO ya da Şanghay İşbirliği Örgütü’nün güvenlik mekanizmaları gibi başarılı örneklerle paralellik taşıdığını ifade etti.
ARAP ORTAK SAVUNMA ANLAŞMASI
18 Haziran 1950’de imzalanan Arap Ortak Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması, Arap Birliği üyesi devletler arasında ortak savunma ve ekonomik dayanışmayı kurumsallaştırmayı amaçlıyordu. Anlaşmaya Mısır, Suriye, Ürdün, Irak, Lübnan, Suudi Arabistan ve Yemen (o dönemde Mutavakkili Krallığı) destek veriyordu.
Anlaşma, II. Dünya Savaşı sonrası dönemde ve özellikle 1948 Arap-İsrail Savaşı’nın yarattığı güvenlik kaygıları üzerine şekillendi. İsrail’in kuruluşunun ardından Arap ülkeleri, ortak bir güvenlik çerçevesi oluşturmaya ihtiyaç duydular.
Anlaşmanın en kritik maddesi, herhangi bir Arap devletine yapılan saldırının tüm üyelere yapılmış sayılacağı ve kolektif savunma yükümlülüğü doğuracağı hükmüdür. Bu yönüyle NATO’nun 1949 tarihli 5. maddesiyle benzerlik taşır.
Ayrıca üye devletler, askeri iş birliği mekanizmaları kurmayı ve savunma planlamasını ortak bir Arap Askeri Konseyi aracılığıyla yürütmeyi kabul ettiler. Ancak uygulamada anlaşma, Arap dünyasındaki siyasi rekabetler, farklı ittifaklar ve çıkar çatışmaları nedeniyle etkin şekilde işletilemedi.