Gazetemizin başyazarı İlhan Selçuk ve çizerimiz Turhan Selçuk’u yitirişimizin 15. yılı: Aydınlanma bilgeleri
Bedenen hayatta olsa 100 yaşına basacak olan İlhan Selçuk, ulu bir çınar gibi gölgesiyle bile güç vermeye devam ediyor.
Anadolu Aydınlanması ve hümanizminin sembol isimlerinden Cumhuriyet gazetesi imtiyaz sahibi ve başyazarı İlhan Selçuk, 15 yıl önce bugün aramızdan ayrıldı. Selçuk, bıraktığı eserlerle yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor.
11 Mart 1925’te Aydın’da dünyaya gelen İlhan Selçuk, düzenli gazetecilik kariyerine 1961’de Akşam’da başladı. Aynı yıl Tanin’e, oradan Vatan’a geçti. Ertesi yıl Nadir Nadi’nin çağrısı üzerine Cumhuriyet gazetesinde yazmaya başladı. Yaşamını da yazın hayatını da Cumhuriyet’te tamamladı.
Yaşamı boyunca emperyalizmin hem kendisiyle hem de yerel uzantılarıyla ödünsüz bir mücadele verdi. Bunun bedelini de her yaşta ve şartta ödedi. Buna karşın gerici odaklarla kavgasını net bir duruşla ancak yapıcı, kibar bir dille sürdürdü. 1971’de 12 Mart muhtırasından sonra “9 Mart cuntası” içerisinde yer almak savıyla tutuklanan ve Ziverbey Köşkü’nde işkence gören Selçuk, bundan yıllar sonra siyasi iktidar destekli FETÖ kumpası Ergenekon davasında hedef oldu. 21 Mart 2008’de sabaha karşı 04.30’da Ergenekon operasyonu kapsamında gözaltına alındı ve iki gün sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Bu süreçten sonra sağlık durumu kötüleşen Selçuk, 21 Haziran 2010’da aramızdan ayrıldı. Selçuk, hem siyasal İslamcı tehdide hem etnik tehdide hem de sol görünümlü liberal tehdide ve bu üç unsurun Cumhuriyet karşıtlığı konusunda işbirliği potansiyeline ilişkin toplumu uyarmış, tarih Selçuk’u haklı çıkarmıştı.
SAVCIYI UYARMIŞTI: ‘BİR YERE VARILAMAZ’
Ergenekon kumpasında hedef olan Selçuk, dönemin güçlü ve “dokunulmaz” savcısı Zekeriya Öz için şu sözleri kullanmıştı:
“İddianameye kendi eliyle kattığı belgeler bu savcımızın Atatürkçülüğe düşman olduğunu açık seçik sergiliyor… Ama bu savcımıza dokunmayın… Başbakan’a yakışıyor… Aydınlanmacı rektörler, profesörler, gazeteciler, yazarlar, televizyon patronlarını terör ve darbe suçlamasıyla hiçbir delil olmadan karalayan, Silivri’de koca bir hapishane kışlası oluşturan, F polisinin güdümünde icat edilen ‘ucu açık dava’ları birbirine ekleyen bu savcımıza sakın dokunmayın… Dokunursanız, olmayan yargı bağımsızlığına dokunmuş olursunuz…
Peki, ne yapmanız gerekiyor?… Türkçesi bozuk, mantıktan yoksun, hukuktan nasipsiz, dünyada eşi emsali bulunmayan iddianameleri ve eklerini kaide yapıp üstüne de bu savcımızın heykelini dikin… Neden?… Eğer Türkiye bir gün hukuk devletine yakışır bir aşamaya ulaşırsa, yargıç, savcı ya da avukat olmak isteyen gençlere hukuksuzluğun abidesini göstermek için…
Ama, bugün Türkiye öyle bir noktada ki bu savcıya dokunduğunuz zaman başbakana dokunmuş oluyorsunuz…”
ÖDÜN VERMEYEN ONUR ABİDELERİ
Yaşamdaki duruş ve eserleriyle Cumhuriyet değerlerinin savaşını veren karikatür ve yazın dünyasının iki bilgesinin yapıtları akıl, duygu ve kültürün kaynaşmasından doğan, damıtılmış engin bir dünya görüşünden ve gerçek düşünürlerin ışık saçan ürünleri olmasının yanı sıra bir yürek işidir aynı zamanda. Ve yüreklerin hafızasından hiçbir zaman silinmeyeceklerdir.
Özgür düşüncenin getirdiği yaratıcılıkla Turhan fırçasıyla hayatı çizdi, İlhan kalemiyle hayatı yazdı. Yapıtları bir sosyoloji eseri gibi öğretici, daha güzel bir dünya için düşündürücü oldu.
Yıllar önce çizdikleri ve yazdıkları tüm canlılığıyla güncelliğini koruyarak insanlığı aydınlatmaya devam ediyor. Onlar aramızda değiller ama hep yanı başımızdalar. Siyasal, toplumsal, ekonomik, kültürel tarihe ayna tutarken tüm bu olguları iç içe veren temaları çizgilerinde ve yazılarındaki muhteşem estetikle birleştirerek sözlere, çizgilere can ve ruh katarak zihinlerde yeni ufuklar açtılar.
Yaşadıkları tüm güçlüklere ve bedellere rağmen ödün vermeyen birer onur abidesidir onlar.
Selçuk kardeşleri sevgiyle, saygıyla, gönül dolusu çizgilerle ve yazılarla anıyorum.
Ruhan Selçuk
(Turhan Selçuk’un eşi)
İLHAN SELÇUK’TAN GAZETESİNE SESLENİŞ: ‘ELİNİZDEKİ GAZETE’
Selçuk, yalnızca kamuoyuna değil, çalışma arkadaşlarına da yol gösterdi. Gazetenin 85. kuruluş yıldönümünde köşesinden şu sözlerle seslendi:
Bilginin bilincini hem beyinlerinde hem yüreklerinde taşıyorlar…
Yunus Nadi Cumhuriyet gazetesini kurdu… Nadir Nadi bu kuruluşu binbir zahmet ve dirençle kurumlaştırdı… Bugünkü Cumhuriyet çalışanları bu tarihin mirasını üstlenmişlerdir… Cumhuriyet yalnız Türkiye’de değil, dünya ölçeğinde, bir eşi daha bulunamayacak bir tarihçeye sahiptir…
Bizim yüzümüz bu tarihçede mayalanmış bir geleceğe dönük… Okuruyla, yazarıyla, çalışanıyla kurumlaşan Cumhuriyet, kendi varlığının Atatürk Cumhuriyetiyle özdeş olduğunu çok iyi biliyor… Atatürk Cumhuriyeti bittiği gün Cumhuriyet de biter… (…) Ancak biz, bugünkü koşullar ne olursa olsun, Atatürk Cumhuriyeti’nin yaşama gücünü koruduğuna ve varoluşunu savunduğuna inanıyoruz…”