Hayali sınırlar, gerçek tehditler
Taliban, görünürde uluslararası terörle mücadeleye mesafeli bir duruş sergilerken ülkede faaliyet gösteren militan gruplara göz yumuyor ve zaman zaman doğrudan destek sağlıyor. Bu militan grupların başında Pakistan devletini hedef alan Tehriki-Taliban Pakistan (TTP) yer alıyor. Yıllardır sınır ötesi saldırılarla tanınan bu yapı, özellikle Hayber Pahtunhva ve Belucistan bölgelerinde Pakistan güvenlik güçlerine ağır kayıplar verdirdi. Sadece son dört yılda 2 bin 600’den fazla asker ve polis öldü. TTP militanlarının Afganistan’ın doğusundaki Kunar ve Nangarhar vilayetlerinde eğitim görmesi, silahlanması ve barınması, Kâbil’in göz yumması olmadan mümkün görünmüyor. Taliban yönetimi iddiaları reddediyor. Ancak TTP liderleri zaman zaman Kâbil’deki resmi etkinliklerde görülüyor.
Tarihte derin izleri olan Durand Hattı, iki ülke arasındaki gerilimin genetik kodlarını oluşturuyor. 1893’te Britanya’nın çizdiği bu hat, coğrafyanın değil, tüfek menzilinin mantığıyla belirlendi; yüzyıllardır iç içe yaşayan aileler ve kabileler birbirinden ayrıldı. Aradan 132 yıl geçmesine karşın Taliban dahil hiçbir Afgan hükümeti bu sınırı tanımadı. Çünkü Pakistan’daki Peştun nüfusu, Afganistan’dakinin yaklaşık üç katı. Bu demografik gerçek, Afgan siyasetinde uzun süredir var olan tarihsel toprakları geri alma eğilimini besliyor.
Taliban ve TTP’nin zihinsel haritasında Afganistan sınırları, İndus Nehri’ne dek uzanıyor; bu, yalnızca Peştunların yaşadığı bölgeleri değil, Pakistan’ın Belucistan eyaletinin bir kısmını da kapsıyor. Böyle bir senaryoda Afganistan denize açılan bir ülkeye dönüşür, Peştun nüfusu da ulusal çoğunluğa evrilir. Fakat Pakistanlı Peştunların Afganistan’la birleşme arzusu yok; Beluçlar ise Kâbil’in yönetimine razı olmaz. Dahası, tüm sorunlarına karşın Pakistan; ekonomik, eğitimsel ve altyapısal göstergelerde Afganistan’dan çok ileride. Taliban’ın “ulusal yeniden birleşme” söylemi, sahada karşılık bulmuyor. Mevcut topraklarında henüz tam anlamıyla egemenlik kurup vatandaşları için refah üretememiş bir yönetim için bu söylem kullanışlı bir aparat ve Asya’daki güç denkleminde taraf seçimini örten ince bir tül. 2024’e gelindiğinde sabrı taşan Pakistan, Afgan topraklarındaki TTP kamplarına hava saldırıları düzenledi. Taliban, bunu egemenliğin ihlali olarak kınadı. Yılın sonuna doğru iki ülke sınır muhafızları arasında yaşanan çatışmalar, Paktika’daki sivillerin ölümüyle doruğa çıktı. 2025 yazında, TTP militanlarının Veziristan’a sızma girişimleri üzerine Pakistan, angajman kurallarını değiştirerek saldırı pozisyonuna geçti. Kuzeybatıdaki geniş çaplı terörle mücadele operasyonları, bölgeyi yeniden bir savaş sahnesine dönüştürdü. Ekimde TTP’nin Pakistan askerlerine pusu kurması, İslamabad’ın sert bir karşılık vermesine yol açtı. Pakistan jetleri Kâbil çevresindeki hedefleri bombaladı; buna yanıt olarak Taliban güçleri Pakistan karakollarını hedef aldı. 2021’den bu yana görülen en şiddetli sınır çatışmaları, iki ülkeyi doğrudan karşı karşıya getirdi.
Bir haftadan uzun süren çatışmaların ardından Katar ve Türkiye’nin arabuluculuğuyla 19 Ekim’de kırılgan bir ateşkes sağlandı. Taraflar, şiddeti durdurma sözü verseler de Taliban içindeki hizipler ve TTP’nin bağımsızlığı, bu taahhüdü neredeyse sembolik hale getiriyor. İki ülke, 6 Kasım’da İstanbul’da bir araya gelerek ateşkesin uygulanmasına dair ayrıntıları görüşecek.
BÖLGESEL SATRANÇ TAHTASI
Çin açısından bu kriz, sadece bir sınır meselesi değil, doğrudan bir güvenlik riski. Pekin, Afganistan ve Pakistan’daki devasa yatırımlarını özellikle KuşakYol projelerini korumak istiyor. Afganistan’daki istikrarsızlık, Çin’in batısındaki Sincan bölgesine kadar uzanabilecek bir dalga etkisi yaratabilir.
Washington ise uzun bir aradan sonra bölgeye yeniden nüfuz etme fırsatını tartıyor. Başkan Donald Trump, Bagram Hava Üssü’nü yeniden kullanma fikrini açıkça dile getirdi. Ancak Amerika’nın Afganistan’a dönüşü mali ve askeri olarak ağır bir bedel anlamına gelebilir. Eski azılı düşmanların kendilerini benzer çizgide ve tarafta bulması da kaderin bir cilvesi.
Bu karmaşık satranç tahtasında Hindistan, dikkat çekici biçimde yeni bir pozisyon arayışında. Afganistan’ın nadir toprak elementleri açısından zengin oluşu, Çin’in ihracat kısıtlamalarıyla birleştiğinde Yeni Delhi için stratejik bir fırsat sunuyor. Üstelik Taliban’ın kendi propaganda haritalarında Keşmir’in tamamını Hindistan kontrolünde göstermesi, sembolik olmaktan çok daha fazlasını ifade ediyor. Bu noktada, Taliban dışişleri bakanının Yeni Delhi ziyareti, bölgedeki tüm dengeleri yeniden tanımlayabilecek bir gelişme olarak öne çıkıyor. Hindistan’ın Taliban’la yan yana görünmesi, kendi demokratik imajını zedeleyebilir; Pakistan ise buna karşılık Bangladeş ile ilişkilerini derinleştirebilir veya Kuzey İttifakı kartını yeniden masaya sürebilir. Ortaya çıkacak tablo, kimsenin gerçekten kazançlı çıkmadığı bir sarmal olacaktır. Taliban’ın hayali sınırların peşinde koşan siyaseti, Afganistan’ı yeniden güç ile yıkım arasındaki o ince çizgiye getiriyor.








