İSO’dan hükümete ‘milliyetçilik’ çıkışı: ‘Artık bir tercih değil zorunluluk’

İSO’dan hükümete ‘milliyetçilik’ çıkışı: ‘Artık bir tercih değil zorunluluk’

İstanbul Sanayi Odası’nın hazırladığı “Hayvancılık Sektörüne Bakış; Hayvancılıkta Yaşanan Sorunlar ve Çözüme Dair Yeni Yaklaşımlar” başlıklı raporun sonuçları düzenlenen toplantıyla duyuruldu. Açılış konuşmasını yapan İSO Başkanı Erdal Bahçıvan, tarım ve hayvancılığın yalnızca ekonomik bir faaliyet olmadığını, aynı zamanda sosyoekonomik istikrarın, bölgesel kalkınmanın ve ulusal güvenliğin temel direklerinden biri haline geldiğini ifade etti.

Bahçıvan, “Gıda güvenliği, sadece tarımsal üretimle değil; aynı zamanda dağıtım sistemleri, ekonomik erişim, toplumsal eşitsizliklerin giderilmesi ve sağlıklı beslenme koşullarının sağlanmasıyla doğrudan ilişkilidir. Bu bağlamda, özellikle çocuklarımızın ve gençlerimizin sağlıklı gelişimi için hayvansal protein kaynaklarının erişilebilirliği, üzerinde hassasiyetle durmamız gereken bir alandır” diye konuştu.

GIDA GÜVENLİĞİ ARTIK MİLLİYETÇİ BİR YAKLAŞIM GEREKTİRİYOR

İSO Başkanı Bahçıvan, günümüzde kaynaklarını koruyamayan ve dışa bağımlılıktan çıkamayan ülkelerin geleceğinin tehdit altında olduğuna dikkat çekerek, “Dünya ülkeleri, tarım ve gıda alanında açıkça ‘milliyetçi’ reflekslerle hareket etmekte; gıda egemenliğini, tıpkı enerji bağımsızlığı gibi bir güvenlik meselesi olarak ele almaktadır. Türkiye olarak bizim de bu küresel eğilimi doğru okumamız ve tarım ile hayvancılığı savunma sanayimiz gibi kritik bir öncelik olarak görmemiz elzemdir” dedi.

Türkiye’nin sahip olduğu avantajların stratejik akılla değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Bahçıvan, “Son 13 yılda canlı hayvan ve et ithalatı için 10,6 milyar dolar döviz harcanmışken, aynı dönemde sektörümüze verilen desteklerin karşılığı sadece 8,88 milyar dolar oldu. Bu tablo, üretim yerine ithalata dayalı bir modelin sürdürülebilir olmadığını açıkça ortaya koymaktadır” ifadelerini kullandı.

YEM AÇIĞI VE MERA VERİMSİZLİĞİ HAYVANCILIĞI ZORLUYOR

Yem konusunun sektördeki en büyük sorunlardan biri olduğunu belirten Bahçıvan, “Kaba yem açığımız yüzde 25 düzeyinde. Meralarımız, mülkiyet sorunları ve düşük verimlilik nedeniyle etkin şekilde kullanılamamakta. Oysa bu topraklar, kendi yemini üretip kendi hayvan varlığını besleyebilecek kapasiteye sahip. Ne yazık ki özellikle Doğu Anadolu gibi yüksek çayır-meraya sahip bölgelerde hayvan varlığı azalmakta, aile işletmeleri kapanmakta, kırsal yapılar çözülmektedir. Bugün artık çok açık bir gerçekle karşı karşıyayız: Hayvancılığın geleceği, küçük ölçekli ama örgütlü, yerel ama verimli, geleneksel ama teknolojik altyapıya entegre bir modelle mümkün olabilir” dedi.

KÜÇÜKBAŞ ET TÜKETİMİ ARTIRILMALI

Türkiye’de kırmızı et tüketiminde büyükbaş hayvan etinin oranının yüksek olmasının dikkat çekici olduğunu vurgulayan Bahçıvan, “Bu durum ciddi bir uyarı niteliği taşıyor. Küçükbaş et tüketimini artırmak artık bir tercih değil, zorunluluktur. Kanatlı et grubunda hindi tüketimi ülkemizde hâlâ potansiyelin çok altında” dedi.

RAPORDA ÖNE ÇIKAN BAŞLIKLAR

  • Son 3-4 yılda anaç hayvan kesimindeki artış sektörde ciddi risk oluşturuyor. 2021-2023 döneminde yıllık kesim sayısı 300 binin üzerine çıktı.
  • Türkiye, dünya canlı sığır ithalatının yaklaşık yüzde 10’unu tek başına yapıyor. Son 10 yılda ithalat için harcanan döviz, hayvancılığa verilen desteklere yaklaştı.
  • Hayvancılık sektörü yem, hayvan ve iş gücü açısından ithalata bağımlı hale geldi. Yem hammaddelerindeki ithalat oranı yüzde 50 seviyelerine ulaştı.
  • Şarküteri ürünlerinde büyükbaş eti ağırlığı sürerken, bu durum küçükbaş tüketimini artırma hedefiyle örtüşmüyor. Küçükbaş etinin bu alanda daha fazla kullanılması ithalat baskısını azaltabilir.