Okyanus Yedilisi’sini geçen Bengisu Avcı, başarısının hikayesini anlattı: ‘Türk bayrağını hayal ederek kulaç attım’
Okyanus Yedilisi’ni (Ocean Seven) geçen ilk Türk unvanını kazanan Bengisu Avcı, Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.
– Okyanus Yedilisi yolcuğu nasıl başladı?
Ben aslında açık su milli takım sporcusuyum. Türkiye içinde çok yeni bir branş. Açık suda belli bir süre yarıştıktan sonra ultra-maraton ilgimi çekmeye başladı.
– Ultra-maraton nedir tam olarak?
Açık suyun daha uzun versiyonu, 10 km üstü. Bu benim daha çok ilgimi çekti. 2016’da içinde çok eski maraton yüzücülerinin olduğu Çılgın Türkler ekibine katıldım. Sonra yetenekli olduğumu keşfettik. İlk defa 2017’de Manş Denizi’ni denemeye gittim. O dönem Türk olarak Manş’ı geçen birkaç kişi vardı. Denemek için gittiğimde bu konuda hocalarımla bilgi eksikliğimiz olduğunu fark ettik. Bilgisizlikle gidince açık su sporcusu olmam yetmedi. Yedinci saatte hipotermiye girdim ve çıktım.
– Söz ettiğiniz denizden çıkma anı kariyerinizde bir kırılma mı oldu?
Kesinlikle. Çünkü Manş’ı o gün geçseydim bitecekti, büyük ihtimal bugünkü Bengisu olmayacaktım. Ailem bana çok inandı ve “Bu böyle birilerinden duyarak olmayacak. Gerçekten araştırıp iyi yapan bir antrenörle çalışmalısın” dedi ama Türkiye’de öyle bir hoca yoktu. İkinci el bir arabamız vardı, 56 bin TL ediyordu. Eğitim için ailem “Onu satarız öyle gidersin” demişti. O gün İngiltere’de şans eseri Manş’ın rekortmeniyle tanıştım. Bir yandan da Avustralya’ya davet ediliyordum.
– Gidebildiniz mi?
Gidemedik Avustralya’ya. Hırvatistan’da kamp yapan bir arkadaşım vardı, ailemin desteğiyle toparlanıp oraya gittim ve çok şey öğrendim, kendimi geliştirdim. 2018’de Manş’a gittiğimde artık bambaşka biriydim ve Manş’ı 11 saat 29 dakikada geçtim. O zamana kadarki en iyi derecelerden biri. Sonra insanlar “Şimdi ne yapacaksın” diye sormaya başladı. Ben de Triple Crown (Üçlü Taç) hedefi koydum. Ancak pandemi başladı, geçişler iptal edildi.
– Okyanus Yedilisi’ni tamamlamak ondan mı 7 yıl sürdü?
Evet, 2021’de de Türkiye hâlâ kırmızı listedeydi. Amerika izin vermedi gitmemize, diğer sporcular giderken ben gidemedim.
– Bunun dışında de vize sorunu yaşadınız mı?
Sporcularda vize problemi var. Biz federasyona bağlıyız ama bu geçişler federasyonla ilgili değil, bireysel. O nedenle bizim özel bir ayrıcalığımız yok.
Pandemiden sonra 2022’de Catalina parkuru için her şey hazırdı. 11 saat 59 dakikada tamamladım ve Catalina’yı geçen ilk Türk kadını oldum. Beni karşılamaya yurt dışında yaşayan Türkler gelmişlerdi. O zaman anladım ki ben bu işi gerçekten çok seviyorum.
– Nerede kalıyordunuz gittiğinizde?
Annem ve babamla gitmiştim, bizi yüzücü bir aile misafir etti. 2023’te de 2018’de başvurduğum Cebelitarık’tan tam 5 yıl sonra yanıt geldi.
– Bu kadar uzun sıra bekleniyor mu?
Biri iptal ettiği için beni aradılar ama özellikle Cebelitarık’ta çok bekleniyor. Hem dar bir boğaz hem de Fas ile İspanya arasında çok fazla politik durum var. Manş’ta bir günde 12 tekne çıkarken Cebelitarık’ta yalnızca bir tekneye izin veriliyor. Orada da 3 saat 24 dakika ile Türkiye rekoru kırdım. Gittiğim gün sporculardan biri Molokai’de yüzerken ayağına köpek balığı değdiğini anlatıyordu. Ben de onu hayran hayran dinlerken, Molokai’yi geçebildiği için ne kadar iyi bir yüzücü olduğunu düşünüyordum. Sonraki yıl kendimi Molokai’ye kayıt yaptırırken buldum ve artık bir plan yapma zamanı gelmişti. Bir yılın içine Japonya dışında kalan üç parkuru koyduk.
– İlk üç parkuru geçerken hep tek başınıza mı mücadele etmek zorunda kaldınız?
Üç parkuru kapsayan Triple Crown’u tek başıma geçmiştim. İlk başta döviz farkı bu kadar değildi. Pound 6 TL idi. Bir parkura birikim yaparak gidebiliyordum. Ama bir süre sonra kur nedeniyle gidemiyorsunuz.
– Peki sponsorluk?
Bizimki gibi branşlarda sponsorların yeri çok önemli. Çünkü televizyonda izleyemiyorsunuz, takip edemiyorsunuz. Eskiden olan sponsorlarım vardı ama bir süre sonra ayrıldılar.
– Neden?
Çünkü ilk parkurlar güvenli sulardı. İş büyümeye başlayınca çekildiler, “Bengisu seni tebrik ederiz. Buradan sonra birlikte değiliz” dediler.
– Güvenli olmayan sularda neden çekiliyorlar?
Açık okyanus olduğu için tehlikeli görüyorlar.
– Başınıza bir şey gelirse markalarının etkileneceğini mi düşünüyorlar?
Evet, öyle düşünüyorlar. Onlar çekilince ciddi sponsorlara ihtiyacım olduğunu biliyordum. Çünkü artık kendi başıma yetemiyordum. Hatta 2024’te yaptığım bir röportajda “Ben Türkiye için bir ilki başarmaya gidiyorum. Kim benimle?” diye seslendim. Hayal ediyorsunuz ama kimseyi inandıramıyorsunuz. Çünkü bilmiyorlar. Sonra yavaş yavaş markalara ulaşmaya başladık. Bütçe kısmının birazını toparladık ve ben Cook’a gittim. Yanımda sadece bu yola çıktığımda tanıştığım yüzücü ve antrenör olan eşim geldi. Biz ekonomide Yeni Zelanda’ya uçtuk. 36 saat sonra indik ve 10 gün boyunca güzel bir hava olmasını bekledik.
– Burada masrafları nasıl karşıladınız?
Her şeyi kendimiz karşıladık. Bungalov tarzı evler ve ortak tuvalet/mutfağı olan bir kamp alanında kaldık. Şubat ayı Yeni Zelanda’da yaz olmasına rağmen gittiğimizde 10 gün boyunca yağmur yağdı ve yüzemedik. Bu sefer de şöyle bir sorun çıkıyor: “Ya Türkiye’ye döneceksin ya da her şeyi riske atıp yüzeceksin”. Ben de “Buraya kadar geldik, artık dönüş yok. Dönersem hikayemi kimse bilmeyecek” dedim. Çünkü bitiremediğinizde kimse sporcuların ne yaşadığını merak etmiyor. Hızlı bir sporcu olduğum için bir fırtına aralığında yüzmeme izin verdiler. Yaklaşık 8 saatte tamamlamamı bekliyorduk, 10 saat 40 dakika sürdü. Yüzerken akıntıdan S çizdim.
– Eşiniz de size destek olmak için atlayıp yüzdü değil mi?
Ben inanılmaz zorlanıyordum. Yeni Zelanda’ya en yakın iki adadan biri olan Antartika’dan soğuk akıntı dalgası geliyordu, donuyordum. Yardımcı kadın hakem tekneden “This is your dream” (Bu senin hayalin) diye bağırıyordu. O sırada eşimin hazırlandığını gördüm. Benimle bir saat yüzdü. Varış yaparken bir kez daha atladı. Ulaştığımda soğuktan aklımı kaybettiğimi düşündüm, hatırlayamıyorum bile.
– Cook’tan sonra?
Şubatta Cook’u bitirdik, mayısta Molokai’ya gittik. Takip edenlerin en çok bildiği parkur. Çünkü Hawai’de.
– Bırakmak zorunda kaldığınız parkur değil mi?
12 km yüzdükten sonra bitime 3 saat kala denizanasına temas ettim. Hatta hala izi var. Kimyasal yanık gibi, nefesim kesildi, şoka girdim. Beni alıp götürdüler. Bu, bir savaş hali veya “Ben okyanusu yendim” olayı değil. “Ben okyanusla birlikte bu parkuru aştım. Okyanus bana izin verdi” olayı. Hava şartları veya başka bir etken nedeniyle yapamadığınızda bunu soğukkanlılıkla karşılamak gerek. Sonra aylarca valizim hazır biçimde oraya tekrar gitmeyi bekledim ve aynı yıl ekimde tek başıma gittim.
– Yine sponsor sıkıntısı nedeniyle mi tek gittiniz?
İlk gidişimde sponsorum vardı ama ikinci de yoktu.
İlkinde sponsor üzerine düşeni zaten yapmıştı, tekrar bir bütçe isteme hakkımız yoktu. Federasyondan beni besleyecek biri ile kanocu ayarlayabilirler mi diye rica ettim. Öyle geçtim Molokai’yi ve geçen ilk Türk sporcu oldum.
– Bitiren ilk Türk sporcu oldunuz, peki sizi bitişte kim karşıladı?
Kimse karşılamadı. 12 saat 10 dakikada geçtim. Normalde orası 15/20 saate kadar çıkıyor. Okyanus geçmeme izin verdi ve ben inanılmaz uçtum. Kadınlar dünya rekorunu 3 dakikayla kaçırdım. “Çiçeklerle karşılanacağım, deliler gibi kutlayacağım” diye hayal ediyorsunuz ama bir çıkıyorsunuz kapkaranlık, kimse yok. Türkiye’de çoğu insan denizanası çarptığımı, yüzemediğimi biliyordu. Ama sonradan gidip yüzdüğümü kimse bilmiyordu.
– Kaç kez ikinci kez yüzmek zorunda kaldınız?
Kuzey Kanalı’nın da ilk denemesinde hipotermiye girdim, 7 saat sonra sudan çıktım. Yani Manş, Molokai ve Kuzey Kanalı. Kuzey’i ikinci geçişimde Türkiye rekoru kırdım. Dünya rekorunu da az daha kırıyorduk. Çok hızlıyım. Kaptanları kabinden defalarca çıkarmışlığım var, “Gerçekten bu kadar hızlı mı yüzüyor?” diye bakıyorlar. Çünkü hep Avustralyalı, İngiliz, Amerikan sporcular geliyor ve çok üst seviye olarak görülüyorlar. Türkiye’den bir sporcunun bu kadar hızlı yüzeceğine inanmıyorlar.
– Neden inanmıyorlar?
Maraton yüzmede ismimizi yeni duyurmaya başladık. Onlar bizden çok daha uzun yıllardır bu sporu yapıyorlar ve o yüzden bence bu kadar iyi sporcu yetiştirebileceğimize inanmıyorlar.
‘HİKAYEME İNANDILAR’
Bugün ekibimiz işine gönül verip benim yolda bulduğum insanlardan oluşuyor. İletişim ekibi, psikoloğu, fizyoterapisti, eşim hepsi bu yolculuğa gönül verip benimle birlikte yola çıktılar. Bir futbolcu veya tenisçi bir yere gidince her şeyi hazır oluyor. En başta bende hiçbirisi yoktu. Ama sonra hikayeme inanıp “Ben de varım” diyerek geldiler. O nedenle çok güçlü bir ekip olduk.
– En zor parkur hangisiydi?
Son parkurum Tsugaru en zoruydu. Geçenlerin yüzde 50/60’ı varış yapamamaya başlayınca Japonya’da kuralları değiştirdiler ve sadece yedinin son parkuru kalanlara izin vermeye başladılar. Biz dört kadın olarak yola çıktık, indiğimiz gün Rusya’da deprem oldu, suya girmemize izin vermediler. Düşünün kanal yüzeceğiz ama suya giriş izni bile yok. Bekledik, tsunami tehlikesi kalktı, antrenmana başladık.
‘11 SAAT SONRA DUYGUSAL OLARAK KIRILDIM’
– Sizden başka iki erkek yüzücü daha vardı değil mi?
Bir İngiliz, bir Amerikan sporcu ile ben, aynı zamanda suya atladık. Akıntı nedeniyle 10 km geriden başladık. Sürekli akıntıda yüzüyordum, eski sporcuyum, tempolu yüzebiliyorum ama ne kadar yüzeceğimi bilmiyorum. “Kaç saat oldu” diye sormaya korkuyorum. Çünkü sürükleniyoruz. 11 saat sonra duygusal olarak kırıldım. Dedim ki “Ulaşamıyoruz”. Sonunda “Ne kadar kaldı” diye sordum, “14 km” dediler.
– Ne kadar yüzmüşsünüz 11 saatin sonunda?
Tsugaru aslında 19 km. Biz 11 saatte sadece 5 km gitmişiz. “5 saat daha yüzebilirim. Ama geçebilir miyim bilmiyorum” dedim.
‘ÇIKARMAYIN BENİ, YAPABİLİRİM’
– Diğer iki sporcu bıraktı, siz geçtiniz…
Michael ve Paul bırakmıştı. İki erkek sporcu bırakınca benim de yapamayacağımı düşünmüşler. “Boşuna yol alıyoruz, çıkaralım, son 50 dakikadır hiç ilerlemedik” demişler. Çevirmenimize “Kaptana yapabileceğimi söyle, beni çıkarmasın” diye seslendim. O kadar hızlı gitmeme rağmen sadece aynı noktayı koruyabiliyordum. Diğerleri bırakınca yorulup yorulmadığımı anlamak için kulaçlarımı saymaya başlamışlar. Sonunda geçebileceğime inanmışlar. 14 saat 29 dakikada bitirdim. Göğsüme bayrağı aldım. Kollarımın arkasına açtım. Bu benim destanım oldu. Federasyon yöneticisi dahi “Go go you can do it” (Haydi, yapabilirsin) diye bağırıyordu.
‘TAMAMLAMAK CESARET İSTER’
Tekneye sarı bir bayrak asmışlardı, “Okyanusun tam ortasında geri dönmeye kalksan çok geç, tamamlamaya kalkmak ise cesaret ister” yazıyordu. Bu beni çok etkiledi, cesaretimi toplayıp, Türk bayrağını orada açmayı hayal ettim. Dönüşte Japonlar Türk bayrakları ve Türkçe “Tebrikler” yazılarıyla bizi karşıladılar.
– Bırakan iki erkek sporcu ile aranızdaki fark neydi?
O noktada Türk kadınının inadı ortaya çıktı. Dipten geri yükseldim ve “Ben burayı geçeceğim, başka seçenek yok” dedim. Hep varış anını, göğsümdeki Türk bayrağını açacağımı hayal ederek kulaç attım. Çünkü fiziksel olarak iyi olmanız yetmiyor.
– Kulaç atarken beyin ile vücut arasında nasıl bir diplomasi yürüyor?
Çok defa duvara çarpıyorsunuz, yapamayacağınızı düşünüyorsunuz ve ne kadar olduğunu bilmeden yüzmeye devam etmeniz gerekiyor. 11. saatte “Varamayacağız” dedim ve dibe battım, yüzemediğim parkurlar aklıma geldi ve “Yüzde 100, her şeyimi vererek yüzeceğim” dedim, o sayede başardık.
– Beyin emrederse vücut yapıyor mu?
Savaş hikayelerinde hep dinleriz: “Kolu koptu ama koşmaya devam etti”… Bu da kesinlikle öyle, biz bunu o adrenalinle deneyimliyoruz. Ama çok üzücü ki 20 yıl sonra Tsugaru’yu hiç yüzemeyebiliriz. Çünkü iklim değişikliğine çok maruz kalıyor.
‘GÖZLERİMİN ÖNÜNDE İKLİM DEĞİŞİYOR’
– İklim değişikliğine nasıl tanıtlık ediyorsunuz?
Japonya’da benden iki hafta önce yüzen sporcular 15-20 derecelik suda kulaç attı. Ben yüzerken su 28 dereceydi. Okyanusun bir anda bu kadar ısınması normal değil, içindeki canlılar adapte olamıyor. İzmir ve Çanakkale’de yılın 365 günü yüzüyorum. Hangi canlının ne zaman öldüğünü, renginin değiştiğini görüyorum. İklim, gözlerimin önünde değişiyor. Başından beri deniz kirliliğine ve ekosistemin zarar görmesine dikkat çekmek istiyordum. O konuda AXA Türkiye çok yardımcı oldu. Sadece bütçe vermediler, benimsediğim değerlere de çok iyi yaklaştılar. Birlikte çok güzel işler yaptık. Sporcuların bu desteklere çok ihtiyacı var.
‘ÇOCUKLARA İLHAM OLMAK İSTEDİM’
– Uzun süre özellikle maddi konularda yaşadığınız sıkıntılardan sonra başarı geldiğinde yaklaşımlarda nasıl bir değişiklik oldu?
“Bu reklamda oynar mı, bu makyajı yapar mı, benim tişörtümü giyer mi…” gibi teklifler geliyor. “Okyanusları aştım, bulaşıkları aşamadım” diye cümle bile bulmuşlar. Bu mudur… Biz güzel bir şekilde ilerlediğimiz için buraya kadar geldik. Ben de link verip “Şu tişörtü giyin” diyebilirdim ama ben, beni takip eden çocuklara ilham olmak istedim. İnfluencer “etkileyen” demek. Bence biz bunu çok daha da güçlü yapıyoruz. Çocuklar “Bengisu Abla senin gibi olmak istiyorum” diyor. Gerçek bir rol model oluyorsun.
‘İYİ SPORCULARIN TAKİPÇİSİ ÇOK OLMAZ’
İlla ünlü olmanız, reklamda oynamanız, çok takipçimizin olması lazım gibi düşünüyorlar. Ben yıllarca bununla da mücadele ettim. Çok iyi sporcuların fazla takipçisi yoktur, çünkü yalnÖrneğin Andreas Waschburger’in beş dünya şampiyonluğu var. Her kanalı dünya rekoruyla geçiyor. Takipçi sayısı 26 bin. Sporcunun değerini bile Türkiye’de takipçisine göre ölçüyoruz, dünyada böyle değil. İşin kolay tarafında marketing yapılıyor. İyi bir sporcu için bu handikap gibi görünüyor ama uzun vadede iyi olan kazanıyor.
– Bir yandan bu başarınızda ne madalya ne de para ödülü var…
Evet ama geçtiğimiz parkurları tarih yazıyor. Yabancı sporculara karşılaştırdığınızda çok geriden başlıyoruz. Sponsorlar çok daha fazla değer veriyor, mayolarında birden çok marka görüyoruz. Sponsorları olmasa bile yılda bir parkura gidebiliyorlar. Çünkü onlar için o kadar pahalı değil. Ben de iki hatta üç parkurda AXA Türkiye, bizimle olduğu için bütçe kısmını çok fazla düşünmedim.
‘HEMEN BAŞARI BEKLİYORUZ, ÇOCUKLARI TÜKETİYORUZ’
– Yüzmede neden nadir başarı geliyor, başka eksiklikler neler?
Çocuklara, antrenörlere ve kulüplere çok yükleniyor, hemen başarı gelsin istiyoruz. Çocuğu tüketiyoruz. Okula mı yetişsin, spora mı gitsin… Ben YGS’ye çalıştığım yıl yüzmeyi bırakmak zorunda kaldım. Bu nedenle Türkiye kendi sporcusunu yetiştiremiyor. Çocuk ya çok iyi takımlarda işinin en iyisi olacak ya da büyüyünce kaybolacak. O yüzden de aileler seçim yapmak zorunda kalıyor. Benim yetenekli olmasına rağmen kaybolan çok arkadaşım var. Aynı dönemden birkaç kişi kaldık.
– Ne yapılmalı?
Bence bir an önce kendi yetiştirdiğimiz sporculara odaklanmalı, onlara daha çok imkân tanımalı, belki okulda avantajlar verip desteklemeli, biraz daha para kazanabilecekleri yollar açmalıyız. Bunları yapsak yetenekli sporcularımızı kaybetmeyiz.
BENGİSU AVCI
1996’da İzmir’de doğdu. 6 yaşında yüzmeye başladı. Ege Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi Yüzme Antrenörlüğü Bölümü’nde öğrenim gördü. Manş’ı en hızlı ve en genç Türk kadını, Cook Boğazı’nı, Molokai ve Catalina kanallarını geçen ilk Türk, Cebelitarık’ı en hızlı geçen Türk kadını ünvanlarını kazandı. Türk ultra-maraton yüzücüsü ve antrenör Avcı, Okyanus Yedilisi’ni bitiren ilk Türk, dünyada 40. sporcu oldu. Avcı’nın Buz Dünya ve Buz Avrupa Şampiyonası’nda da birçok madalya ve dünya rekorları bulunuyor.
OKYANUS YEDİLİSİ
(Ocean Seven), Kuzey Kanalı (İrlanda-İskoçya), Cook Boğazı (Yeni Zelanda), Molokai Kanalı (Hawaii), Manş Denizi (İngiltere-Fransa), Catalina Kanalı (ABD), Tsugaru Kanalı (Japonya) ve Cebelitarık Boğazı’nı (İspanya-Fas) içeriyor.