PKK’nın Lozan baskısı: Altyapısını hazırlamışlar
Terör örgütü PKK, yayımladığı bildiride Türk Devrimi’ni ve Cumhuriyeti “soykırım” iddiasıyla suçladı. Bu suçlama, akıllara Türkiye’nin uzun yıllardır uluslararası arenada mücadele ettiği “Ermeni soykırımı” suçlamalarını getirdi. PKK’ya yakınlığıyla bilinen Diaspora Kürtleri Konfederasyonu (Diakurd) Eylül 2024’te Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Komitesi’ni Lozan Antlaşması’nda hak ihlalleri olduğunu öne sürerek başvuru yapmıştı
Lozan’da ‘Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkının’ yok sayıldığını öne süren konfederasyon, Türkiye’nin Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 5 maddesine aykırı davrandığını iddia etmişti. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 66. maddesinde herkesin Türk olarak kabul edilmesini içeren ifadeyi ise ‘Kürt varlığını tanımama’ olarak değerlendirdiğini açıklayan konfederasyon ilgili konuları BM’ye taşımış ancak elle tutulur bir sonuç alamamıştı.
‘SÖMÜRGE DEĞİL’
Terör örgütünün yayımladığı bildiride yer alan soykırım suçlamaları akıllara benzer bir süreç yaşanıp yaşanmayacağı olasılığını getirdi. Konuyu Cumhuriyet’e değerlendiren hukukçu Prof. Dr. Korkut Kanadoğlu, “Self determinasyon hakkı başta BM Sözleşmesi olmak üzere çeşitli uluslararası sözleşme ve belgeler bağlamında ele alınmaktadır. Self-determinasyon hakkı; sömürge altındaki halklar için 1960-1970’ler boyunca emperyalizme karşı mücadele eden halklar özelinde bir hak olarak pozitif nitelik kazanmıştır. Ancak Kürtler bu anlamda klasik bir sömürge halkı değildir. Hiçbir Kürt bölgesi, BM tarafından “sömürge” olarak tanımlanmamıştır. Kürtler, modern ulus-devletlerin sınırları içinde kalan bir etnik topluluktur” dedi.
‘DESTEK GÖRMEZ’
1970 BM Dostane İlişkiler Bildirisi’nde ‘bir devletin kendi sınırları içindeki halklara yönelik ırk ayrımı, yabancı baskı veya sömürgecilik politikaları uygulaması, bu halklara self-determinasyon hakkını kazandırabilir’ ifadesi bulunduğunu anımsatan Kanadoğlu, “Bu şartlar mevcut değildir. AİHM de bugüne kadar, Kürtlere yönelik etnik temelli ayrımcılık uygulandığına ilişkin bir karar vermemiştir. Ayrıca terörün meşru bir hak arama yolu olarak kabul edilmesi mümkün değildir.Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, vatandaşlık temelinde “Türk” kimliği tanımlar (madde 66), etnik azınlık statüsü sadece Lozan’a göre tanınan azınlıklara verilir (Ermeni, Rum, Yahudi). Kürtler vatandaş olarak siyasi katılıma sahiptir. Ancak kapatılma davaları, vekilliklerin düşürülmesi, gözaltılarla karşılaşmıştır. Self-determinasyon iddiası, uluslararası hukukta geçerli kabul edilmez çünkü Kürtler vatandaşlık hakkına sahiptir, siyasal süreçlere katılım mümkündür, sistematik baskı koşullarını karşılamaz. Türkiye’deki Kürtlerin ayrılma yönündeki talepleri uluslararası hukukta destek görmez” diye konuştu.
‘HUKUKEN GEÇERLİLİĞİ YOK’
Türkiye’de terörün en yoğun yaşandığı günlerde dahi terör örgütü tarafından en ağır suçlamalardan biri olan soykırım iddiasının dile getirilmediğini aktaran Kanadoğlu, “Kaldı ki bir grubu yok etme amacının varlığı elbetteki soyut iddialarla kanıtlanamaz; örneğin bugün hemen herkesçe bir soykırım olarak kabul edilen Yahudi Soykırımı bakımından planlama aşamasına, ilgili birimlere, somut olarak sorumlu kişilere, planların icra biçimine dair sayısız kanıt vardır ve bu şekilde Yahudi Soykırımı kabul edilmektedir. Dünya üzerindeki pek çok çatışmada soykırım iddiaları dile getirilse de soykırım isnadının kabul edilmesi için aranan şartların katılığı nedeniyle bu iddiaların kabul görmediği ve benimsenmediği açıktır. Netice olarak Kürt sorunu bağlamında insan hakları ihlalleri ile Türkiye yüzleşme cesaretini göstermelidir ancak hukuken herhangi bir geçerliliği olmayan, bugüne kadar terörün yoğunlaştığı dönemlerde dahi ciddi bir şekilde dile getirilmeyen bir soykırım isnadını, tartışmaya açmak bile abesle iştigaldir” ifadelerini kullandı.
‘AĞIR SUÇLAMALARA GÖZ YUMARAK ÜLKEYE İHANET EDİYORLAR’
Av. Başar Yaltı ise, terör örgütü PKK’nin yayınladığı bildirgeyi “Cumhuriyetin temeline dinamit koymaya çalışan bir ihanet yaklaşımı” olarak değerlendirdi. Yaltı, “Bu ortamda PKK, meydanı boş bulduğu için, ipin ucunu kaçırmış, Cumhuriyeti bütün kurumlarıyla hedefine koyan açıklamalar yapmaktan çekinmemiştir. Üstelik bunları sosyalizm söylemi altında, ülke tarihinin en gerici ve otoriter yönetimiyle işbirliği içinde yapmaktadır. PKK ile iş birliği içinde olanlar ise PKK nın pervasızlığı karşısında suskun kalarak hatta PKK liderine methiyeler dizerek, sanki ülkeye barış gelmiş gibi sahte ütopyalar üreterek, PKK’nın cumhuriyete yönelik ağır suçlamalarına göz yumarak ülkeye ihanet ediyorlar” dedi.
‘CUMHURİYET DÜŞMANI KESİLDİLER’
Türk Kurtuluş Savaşı’nın bağımsızlık ve özgürlük savaşı olduğu kadar zorbalıktan, cehaletten, köhne zihniyetlerden kurtulmanın mücadelesi olduğunu vurgulayan Yaltı, “Bu sürece birlikte başlayanların bir kısmı mücadele çağdaş uygarlık yoluna girince bir süre sonra bu yolda geride kaldılar, emperyalizmle iş birliğine girerek etnik milliyetçilik ve mezhepçiliğin güdümünde cumhuriyet düşmanı kesildiler” ifadelerini kullandı. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir devrim olduğuna dikkat çeken Yaltı, “Bu devrim, karşı devrimcileri tasfiye ederek kurulmuştur. Eğer soykırımdan kasıt gerici isyanların bastırılması için kullanılan zor ise bunun hiçbir hukuki geçerliği olamaz. Çünkü tarihteki her devrim karşıtlarına zor kullanmaktan çekinmemiştir. Fransız devrimi böyledir. Sovyet devrimi böyledir. Bu tür şiddet kullanımı soykırım olarak nitelenemez. Kaldı ki Türk Kurtuluş savaşı tarihteki en kansız devrimdir. Anadolu haklarının emperyalizme karşı birlikte isyanıdır” diye konuştu.
YALTI, ULUSLARARASI HUKUKA GÖRE SOYKIRIMIN TANIMINI YAPTI
Yaltı, uluslararası hukuka göre şu maddelerle soykırımın tanımını yaptı:
- “Ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden her hangi biri, soykırım suçunu oluşturur.
- Gruba mensup olanların öldürülmesi;
- Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi;
- Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak, yaşam şartlarını kasten değiştirmek;
- Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak;
- Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek”
‘CUMHURİYETİMİZE SOYKIRIM YAKIŞMAZ, BULAŞMAZ’
Bu kapsamda Cumhuriyet tarihi boyunca bu maddelerden herhangi birinin yaşanmadığını vurgulayan Yaltı, “Türkiye, tarihinin hiçbir döneminde Kürtler veya başkaları üzerinde soykırım uygulamamıştır. Ayrılıkçı düşüncelerine malzeme arayanlar bu tür iftiralarla uluslararası destek için yalana sarılmaktadır. Bunu söyleyenler ya da bu söyleme göz yumanlar iftira etmektedir. Eğer Türkiye Kürtlere soykırım uygulamış olsa idi, Kürt kökenli cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, milletvekili, vali, general, hakim, savcı, emniyet müdürü, vb kamu görevlileri olmazdı” dedi. Cumhuriyetimize soykırımın yakışmayacağını ve bulaşmayacağını vurgulayan Yaltı, “Elbette hepimizin şikayet konusu ettiği, değiştirmeye çalıştığı, bugünlerde değişmesi için mücadele ettiğimiz demokrasi ihlalleri, insan hakları ihlalleri, hukuk ihlalleri, geçmişte de yaşanmış olabilir. Olmuştur da. Ama bunları emperyal devletlerin Ortadoğu’daki politikalarına malzeme yapmak için soykırım diye nitelendirmek, ancak Cumhuriyete ihanetle eş değer bir iddia olabilir” ifadelerini kullandı.