Prof. Dr. Sınar, komisyon masası için CHP’ye ‘saldırıları meşrulaştırma’ uyarısı yaptı: ‘Ön şart tutuksuz yargılama olmalı’
Ceza hukukçusu Prof Dr Hasan Sınar Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.
– Kısa süre önce çatışma olmaksızın Irak’ın kuzeyinde 12, orman yangınlarında mücadelede Eskişehir ve Bursa’da toplam 11, önceki gün ise sıvı kaybından 2 askerimizi şehit verdik. İhmal mi, liyakatsizlik mi, iş bilmezlik mi yoksa cezasızlık mı… Ne dersiniz?
Son seçenek vardır ya “hepsi” diye, aslına bakarsanız öyle. “Türkiye’de ucuz olan bir şey söyleyin” desem, istisnasız herkes “insan hayatı” yanıtı verir. Soma’da dünya madencilik tarihinin en büyük facialarından biri yaşandı. Bugün hiç olmamış gibi… 6 Şubat depreminde resmi kayıtlara göre 50 bin kişi yaşamını yitirdi, insanlar hala konteynerlerde kalıyor ama çoktan unuttuk. Kartalkaya’daki yangının iki hafta önce duruşması yapıldı. Bizim kanunda izin sistemi olduğu için Turizm Bakanı, bürokratlarının yargılanmasına izin vermedi…
– İzin vermeme durumuna karşı yasa ne diyor?
İdari yargıya, Danıştay’a gidip onun izin vermeme kararını kaldırtıp yargılamaya onların dahil edilmesini sağlayabilirsiniz.
– Danıştay ne kadar sürede karar veriyor?
Çok uzun sürmez ama meselenin özüne gitmek lazım. Türkiye’de insan hayatının ucuzluğunun ihmal boyutu çok önemli. Gerekli önlemi alma konusundaki yükümlülüğünü yerine getirmeyen kamu görevlilerine ciddi hiçbir somut yaptırım uygulanmıyor. Devlet, ihmal nedeniyle ölen canların hesabını sormalı ama sormuyor. Paran, nüfuzun varsa ahlak dışı, hukuk dışı işler yapsan da önemli değil. Yine toplumda var olmaya ve saygı görmeye devam ediyorsun ne yazık ki.
– Öldürülen Mattia Ahmet Minguzzi’nin hem ailesi hem de avukatı ölüm tehditleri aldığını söylüyor. Neden bu kadar çaresizler?
Herkes hukuk düzenini suçluyor ama burada biz toplum olarak kendimize bakacağız. Hukuk bir üstyapı kurumu. Son 7 yılda üç tane örtülü af kanunu çıkartıldı. Bugün de Adalet Bakanlığı üzerinde yeni bir af kanunu çıkartılması için yoğun bir baskı var.
– Kim tarafından?
Genelde içeride bulunan insanlar ve yakınları tarafından. Ve aslına bakarsanız sistem onları destekliyor. Türkiye bir aflar ülkesi. Sürekli öğrenci affı, imar affı, vergi affı çıkar. Af, seçmen siyaseti zorladığı için çıkıyor. Af çıkarmak, yükümlülüklerini yerine getiren dürüst yurttaşların cezalandırılması, kuralları çiğneyen, sistemi istismar eden düzenbazların da ödüllendirilmesi demektir.
– Minguzzi davasında sorun nedir?
Minguzzi davasında çok fazla parametre var. Sanıklar 18’den küçük, kanunda 15-18 arası yaşa yönelik ceza için doğrudan “indirilir” diyor. Hakime takdir yetkisi tanımıyor. Halbuki burada “indirilebilir” gibi bir ibareye ihtiyaç var. Hakim hem o suçun işlenişindeki özellikleri, failin kasta veya taksire dayalı kusurunun yoğunluğunu gözeterek indirimi uygulayıp uygulamama noktasında bir takdir yetkisine sahip kılınmalı. Şu an hakimin de yapabileceği bir şey yok. Önüne gelince bu kuralı uygulamak zorunda.
– Peki ya tehditler…
Tehdit suçunun kanundaki cezası son dönemde arttırıldı ama yatarı olmayan bir ceza. Hiçbir gelişmiş ülkede suç işleyip mahkum olduğunuzda “Bunun yatarı ne kadar” diye sormazlar. 8 yıl cezası varsa 8 yıl yatar. Şimdi Türkiye’de o kadar kötü, çarpık bir sistem var ki 10 yıl hapis ceza, bir bölü ikisini yattıktan sonra şartlı salıverme ile kafadan beş yıla düşüyor. Bir de denetimli serbestlik geldi, en az bir yıl öncesinde erken tahliye imkanı veriyor. Kaldı 4 yıl. Onun da belli bir süresi açık cezaevinde geçiyor. Özetle 10 yıl ceza alan biri kapalı cezaevinde sadece bir buçuk yıl kalabiliyor.
– Ayşe Tokyaz’un katili ile ilgili daha önce de bir kadının ölümünde şüpheli olmasına rağmen hakkında gerekli işlem yapılmadığı ortaya çıktı, bunun hukuki açıklaması var mı?
Türkiye’de suça eğilimi olmayanlar için bir cehennem yaratıldı. Kriminal, suça eğilimi olan, vuran kıran bu gibi kötücül insanlara açık çek veren bir sistem var. Fail eğer bir kolluk görevlisiyse duvara çarpmış gibi geri dönersiniz. Bu olayda basın olmasaydı “intihar” diye geçiştirilebilirdi. İstanbul Sözleşmesi’nin hukuk dışı biçimde kaldırılması yüzünden eskiden çok kolaylıkla alabildiğimiz uzaklaştırma kararlarını artık alamıyoruz. Öldürülen kadın daha önce defalarca şiddete uğramış. Böyle bir durumda daha ileri gitmeden o adamı devletin enterne etmesi lazım. Gerekirse elektronik kelepçeyi takıp evde tutmalı. Mevzuat buna müsait. Ama bu tamamen siyasi irade ile ilgili bir konu. İstisnasız bir şey var: Bir kadını öldürmeye karar veren birinin internet aramalarında “Kadın cinayetinde kaç yıl yatılır, iyi hal indirimi alınır mı” soruları var. Gayet bilinçliler. Sistemin kendi lehine olmasından cesaret alıyorlar.
– Ağır cezaların caydırıcı olmadığına ilişkin yapılan yorumlar gerçeği yansıtmıyor mu o zaman?
Bir cezayı caydırıcı kılan, yüksekliği, ağırlığı değildir. Toplumdaki herkesin o cezanın kesin bir şekilde uygulanacağına mutlak bir inanç beslemesidir. Türkiye’de bizden bunu çaldılar.
– Bir yandan da kriminal insanlar dışarıda gezerken CHP’li belediye başkanları tutuklu yargılanıyor…
2017 referandumu, kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırıp kuvvetler birliğini getirdi. Yargı tümüyle yürütmenin tahakkümü altına girdi. Yürütmenin refleksi ne yöndeyse yargı ne yazık ki o yönde hareket ediyor. Yürütmenin önceliği şu an siyasi rakiplerini, muhalefeti yargı yoluyla sindirmek, bastırmak, nefes alamaz hale getirebilmek. Dolayısıyla önceliği şu an adi suçlar değil.
– Terörsüz Türkiye sürecinde hem terör örgütü PKK hem de DEM partililer yasal düzenlemeler yapılmasından söz ediyor. DEM Parti, “silah bırakma, silah bırakanların hukuki durumu, güvencesi, topluma katılmaları, bunlarla ilgili kanun tekliflerinin hazırlanması” biçiminde bir özet geçti. Nasıl olur bu yasal düzenlemeler?
Bu yola girdiyseniz bunu yapmak zorundasınız. Silah bırakan bunun karşılığını ister. ETA, İspanya Hükümeti’nden hiçbir şey almadı mı? Bu müzakere sürecidir. Müzakereye girilmesinin doğruluğu veya yanlışlığı ayrı konu. Adam senden gerekli yasal altyapının oluşturulmasını istiyor. Çünkü bizim terörle mücadele mevzuatımızın 40 yıldır öznesi PKK ve benim bildiğim kadarıyla şu an 8 binden fazla PKK ile ilgili yatan hükümlü var. Adam silahları bırakıyorsa senden bunun karşılığında cezasızlık isteyecek. “Silahımı bırakayım, geleyim, beni zindana at” demeyecek. Süreç şeffaf işlemediği için tam bilemiyoruz. Mesela Cemil Bayık ve onun gibiler Türkiye’de sokakta dolaşamaz, muhtemelen üçüncü bir ülke düşünülecek, oraya güvenli geçişleri sağlanacak. Ama onun dışındakiler için bir cezasızlık temeli oluşturulacak. Bu özel bir af kanunu şeklinde mi olacak, yoksa sadece onlara ilişkin cezasızlık getiren bir temelde mi göreceğiz. Ama dikkat çekmek isterim şu an Öcalan’la ilgili yapılan işlemlerin hepsi bizim mevzuatımızın ihlalidir.
– Hangi işlemler?
Devlet görevlileri, İmralı’da görüşmeler yapıyor. Öcalan’ın videosu çekiliyor, yayınlanıyor. İnfaz kanununda böyle bir şey yok. Biz tutuklu belediye başkanlarının yanına giderken saatimize kadar çıkartıyoruz. Bu kadar sıkı düzenin içerisinde Öcalan’ın videoları servis ediliyor, mesajları okunuyor. Çok enteresan bir dönemden geçiyoruz. Öcalan ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü. Sen buna kanunun vermediği imkanları, yetkileri kullandırıyorsun. Suç işliyorlar.
– Terörist başına yasal olmadan tanınan haklar fiili olarak serbest olduğunu mu gösteriyor?
Teknik olarak ceza infazı devam ediyor ama Öcalan çoktan çıktı. Bakınız, sesleniş konuşmaları yapıyor.
– Ne yapılmalı?
Şimdi her şey toz pembe gittiği için kimse bunları konuşmuyor. Ama ilk çözüm sürecinde olduğu gibi araba devrilir de bu sürecin altında kalırlarsa sadece sürece aktif olarak katılanlar değil bugün PKK’ya, Öcalan’a övgüler düzenler de kendilerini terörle mücadele kanundan, terörizmin propagandasından yargılanırken bulabilirler.
‘YASAL ALTYAPI OLMALI’
– “Kurucu önder” diyenler de mi?
Dokunulmazlığı olanlar için bir şey söyleyemem ama dokunulmazlığı olmayan herkes çok dikkat etmeli. Zamanın ruhunun şehvetine kapılmamak lazım. Önce bir yasal altyapı oluşturulmalı. Ondan sonra PKK’lılar için yasal düzenleme yapılmalı. Sadece dağdaki değil. Şu an PKK’dan hüküm girmiş içeride yatanlar var.
– Bir kısmının serbest bırakıldığına ilişkin haberler çıktı…
220. maddenin altıncı fıkrasında “terör örgütü üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyenler” hükmü vardı. Bununla ilgili düzenlemeyi AYM iptal etti ve belirli bir süre verdi. Daha önce de iptal etmişti. Hükümet aynı düzenlemeyi bir kez daha geçirdi. AYM bir daha iptal etti. Bunu için yeni bir düzenleme yapmak gerek ama hükümet yapmadı. Bunun üzerine o hüküm iptal kararının yürürlüğe girdiği tarih itibariyle yürürlükten kalktı. O insanların cezaevinde olmasını sağlayan hüküm yürürlükten kalktığı için salıverildiler. Diyarbakır’da salınanlar 30 civarında bildiğim kadarıyla.
– DEM’in beklentisi son yargı paketinde gerekli düzenlemelerin yapılması yönündeydi, o zaman neden olmadı?
Temel nedeni siyasi irade. Çünkü sadece PKK’lıları değil, FETÖ’cüleri de etkileyecekti. Komisyondaki en büyük sorunlardan biri bu olacak. Öyle bir düzenleme getirecekler ki sadece PKK’lılar yararlanıp diğerleri yararlanmayacak. Ama getirecekleri düzenleme çok büyük olasılıkla anayasaya aykırı olacak. AYM’nin önüne gittiğinde anayasanın 10. maddesindeki “eşitlik ilkesi”nin ihlali nedeniyle iptal edilecek.
– Eşitlik ilkesi çiğnenmeden yalnızca PKK’lıların yararlanacağı bir düzenleme nasıl yapılır?
Allah kolaylık versin diyorum kendilerine. Yazılan her ifade eşitlik ilkesinin ihlali olur. Bunu nasıl formüle edecekler bilmiyorum. Çağırırlarsa eylül ayında gider, Meclis’te anlatırız.
– CHP’nin komisyona katılıp katılmama durumu çokça tartışılıyor, sizce ne yapmalı?
Ekim ayından bu yana iktidar olanaklarıyla yargıyı bir silah olarak kullanarak asimetrik bir saldırı varken CHP’yi bu sürecin bir paydaşı kılamazsın. Öte yandan AİHM’nin yerine getirilmeyen kararları; Can Atalay, Osman Kavala, Demirtaş ile ilgili davalar var. İktidar hukukun üstünlüğüne geçiş yönünde bir irade ortaya koymalı ki CHP de sürecin aktif bir destekçisi haline gelsin.
– Zafer Partisi lideri Özdağ, CHP’nin komisyona katılmasının “Öcalan’a siyasi meşruiyet kazandırma” olacağı uyarısı yaptı, katılır mısınız?
Doğru. Öcalan siyasi meşruiyet kazanır. Çünkü Öcalan o masanın bir parçası olacak. Kendisi olmaz da gönderdiği DEM görevlisi olur, fark etmez. Ama “çözüm” deniyorsa, Öcalan’ın ve PKK’nın içinde olmadığı bir denklemde çözüm üretemezsiniz. CHP, “Bu bir ihanet sürecidir. Ben asla bu sürecin bir parçası olmam” da diyebilir. Ama benim görebildiğim kadarıyla hem Özel’in hem İmamoğlu’nun yaklaşımı böyle değil.
– CHP’nin komisyona katılmak için “şeffaflık”, “komisyonun kanunla kurulması” gibi koyduğu koşullar var, siz ne düşünüyorsunuz?
CHP, tutuklu yargılanan siyasetçilerin tutuksuz yargılanmasını komisyona oturmanın ön şartı olarak ortaya koymalı. CHP, kendisine yönelik saldırılar devam ederken komisyona katılırsa Öcalan’ın siyasi olarak meşrulaştırılmasının yanı sıra kendisine yönelen saldırıları da meşrulaştırmış ve bu saldırılara diz çökmüş olur.
– Peki AİHM’nin Demirtaş için verdiği karar, böyle bir süreçte neden hala uygulanmıyor?
Anayasa gayet açık, AİHM kararları bağlayıcıdır. Ama “Uygulamıyorum” diyor. Şunu açıkça söyleyeyim; DEM Parti’nin ve özellikle Öcalan’ın Demirtaş’ın dışarıya çıkartılması yönünde samimi talebi olup olmadığını sorgulamak lazım.
– Demirtaş’ın dışarı çıkması Öcalan’ın ve bazı DEM’lilerin gölde kalmasına mı neden olur?
Bu sorunun cevabını herkes biliyor. O hareketin liderliği için en güçlü aday Demirtaş ve 9 yıldır esaret halinde. Dosyasını biliyorum. Bomboş bir dosyadan dolayı haksız yere cezaevinde yatıyor. Demirtaş’ın etkin bir güç haline gelip mücadelenin bayraktarlığını yapması parti içerisinde de arzu edilmiyor olabilir.
– Öcalan dışarıdayken Ekrem Bey’in ise hala cezaevinde yattığına tanık oluyor muyuz?
Bunu millete anlatamazsınız. MHP bunun farkında. Onun için “TRT’de yargılama” ve “yargılamaları hızlandırın” vurgusu yapıyor. Öcalan’ın dışarıda Ekrem Başkan’ın ve CHP’li belediye başkanlarının içeride olduğu bir sistemde sonuca ulaşamazsınız. Eğer maksat bağcıyı dövmek değil, üzüm yemekse CHP sürece dahil edilmeli.
– Bir yandan da yeni anayasa gündemde…
Asıl kırılma noktası orası olacak.
– Neden?
Erdoğan’ın iktidarını devam ettirebilmesi, bugünkü koşullarda mümkün gözükmüyor. Beklenilen, Erdoğan’ın bir daha seçilmesini mümkün kılmayan anayasa 101’in değiştirilmesi. Ama mevcut sayı ile mümkün değil.
– 385’i buldukları söyleniyor…
DEM’i bir blok halinde kabul ederseniz, evet. Erdoğan’ın “AK Parti, MHP, DEM bir yola girdik” söyleminin anayasanın 101. maddesine ilişkin bir değişiklik amacına matuf bir işbirliği olduğu izlenimini yaratıyor. Ama DEM seçmeninin düne kadar kendilerini yerden yere vuran Erdoğan’a koşulsuz destek vermesini beklemek çok gerçekçi değil. Soru, “Bu desteğin karşılığında Erdoğan onlara neyi vermeyi vaat ediyor”. Anayasanın 42. ve 66. maddelerinin de bu süreçte tartışılacağını göreceğiz.
– Ama ilk dört maddenin ruhuna aykırı düzenlemelerin yapılamayacağı yönünde görüşler var…
Bu bir yorum. Şimdi öyle veya değil diyemem. Ne getireceklerini bilmiyorum ama Cumhur İttifakı bunu neyin karşılığında yapacak? Eğer konu 101 değilse
Cumhur İttifakı “Bu bir bühtandır, iftiradır” deyip 101’in kapsam dışında bırakılacağını taahhüt etmeli. Bu nedenle en zor kısım anayasa. En büyük tartışma orada yaşanacak ve dananın kuyruğu orada kopacak.
PROF. DR. HASAN SINAR
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. 2006’da ceza hukuku alanında “hukuk doktoru” ünvanını, 2016’da “Ceza Muhakemesi Hukukunda Tutuklama” başlıklı doçentlik çalışmasıyla “Ceza Hukuku Doçenti” aldı. 2019’da Milletlerarası Ceza Hukuku Derneği’nin Paris’te düzenlenen “Büyük Genel Kurulu”nda Türkiye ulusal grubu temsilcisi olarak bulundu. 2023’te profesör oldu. Altınbaş Üniversitesi’nde Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Başkanı görevlerini yürüten Sınar, İstanbul Barosu’na kayıtlı olarak ceza davalarında avukatlık yapıyor.
FOTO İMZA: VEDAT ARIK