TKP’den 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı mesajı: Geldikleri gibi giderler, geldiğiniz gibi gideceksiniz
Türkiye Komünist Partisi (TKP), “102 yıl sonra Milli Mücadele’nin önderi Mustafa Kemal’i ve onun arkasında duranları selamlamak emperyalizme ve sömürüye karşı çıkmaktır. Sözümüz olsun ki, Türkiye’yi emperyalizm ve sömürüden arındıracağız. İç güç, dış güç fark etmez. Bunlar ülkemizin ve halkımızın bağrındaki urdur. Cumhuriyet’i sosyalizmle yeniden ayağa kaldıracak, ona yapışmış her tür asalağı söküp atacağız. Bir asır önce olduğu gibi ‘Geldikleri gibi giderler’. Geldiğiniz gibi gideceksiniz” açıklamasını yaptı.
TKP, Cumhuriyet’in kuruluşunun 102. yılı dolayısıyla bir açıklama yaptı. Açıklamada, şunlar kaydedildi:
“Cumhuriyet, emperyalist işgale ve çürümüş bir imparatorluğun işbirlikçi ve halk düşmanı kalıntılarına karşı mücadelenin ardından kuruldu. Emperyalizm dediğimiz, öyle ezbere söylenegeldiği gibi ‘dış güç’ demek değildir. Emperyalizm, çokuluslu tekellerin düzenidir. Temelinde sömürü ilişkileri yatar. O çok sevilen ‘serbest piyasa ekonomisi’nin doğal sonucu, uzantısı olarak ortaya çıkmıştır emperyalizm.
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Anadolu’yu parçalayıp aralarında pay etmek isteyenler ile bugün Türkiye’nin de içinde bulunduğu geniş bir coğrafyada yeni bir operasyon tezgahlayanlar aynı güçlerdir.
Fark şudur: Bizim ülkemizde de aynı yolun yolcusu bir kapitalist sınıf gelişmiş, halkımızı sömürmüş, ülkemizin bütün kaynaklarına el koyup talan etmiş, gücü oranında uluslararası alanda başka sömürücülerle rekabete girişmiş, devleti bu rekabette bir araç olarak kullanmış ama her durumda emperyalistlerle ekonomik, siyasi, askeri işbirliğini sürdürmüştür.
“BUGÜN İŞBİRLİKÇİLİK BİR MARİFET GİBİ GÖRÜLMEKTE”
Kurtuluş Savaşı sırasında İngilizlerle çıkar ortaklığı olanlara işbirlikçi diyoruz. Milli Mücadele işbirlikçiliği suç ilan etmiştir. Çok iyi yapmıştır. Oysa bugün işbirlikçilik bir marifet gibi görülmekte, ABD Başkanlarından iltifat görmek bir prestij olarak pazarlanmaktadır.
Bu arsızlığın kaynağında Türkiye’deki sınıf gerçeği vardır. Halkımızı yoksulluğa ve adaletsizliğe mahkum eden semirmiş ve yayılmacı bir patron sınıfı, kurtlar sofrasında kendinden güçlü olanlar karşısında diz çökmekte, diş geçirebileceklerine hırlamaktadır. Düzen siyaseti dediğimiz itiş kakışın sınırlarını işte bu acımasız sınıfın çıkarları belirlemektedir. İster ‘çağdaşlık’ ve ‘Batıcılık’ isterse ‘yerlilik’ ve ‘millilik’ adına kutsansın, bu çıkarlar ile ülke çıkarları bağdaşmaz.
“HALKSIZ ÜLKE, HALKSIZ VATAN OLMAZ”
Halksız ülke, halksız vatan olmaz. Bu ülkenin emeği ile geçinen büyük çoğunluğunu yoksulluk, işsizlik ve açlık ile baş başa bırakan bir toplumsal düzenin ne iç ne dış politikada milli olması mümkündür.
Bugün dünyada finans, sanayi, bilişim ve ticaret alanlarında öne çıkan şirketler sürekli yenilenen ortaklık yapılarıyla, borsa hareketleriyle, finans kaynaklarıyla, tedarik zincirleriyle, ticaret ve enerji yollarıyla birbirlerine bağlanmıştır. Ama onları birbirine bağlayan en belirgin ve değişmez özellik sömürerek zenginleştikleri emekçi sınıfları baskılamaktır.
Bütün sözünü ettiğimiz bağlara rağmen bu asalak sömürücüler arasında sonu gelmeyen ve işin içine devletlerin de girdiği sert bir rekabet vardır. Bu rekabet çatışma ve savaşların temel nedenidir. Savaşsız kapitalizm olmaz. Barışçı kapitalizm olmaz. Milli kapitalizm olmaz.
‘Bizden olsun hırsız olsun’,’sömürecekse yerlisi sömürsün’, ‘işgale karşı koyalım ama yeri geldiğinde işgalci olalım’ yaklaşımı Milli Mücadele’nin anısına saygısızlıktır.
“KOMÜNİSTLER MİLLİ MÜCADELE’NİN PARÇASI OLDULAR ÇÜNKÜ HALKA GÜVENİYORLARDI”
Komünistler Milli Mücadele’ye destek verdiler çünkü onlar her tür haksızlığa karşıydılar. Komünistler Milli Mücadele’ye destek vermekle kalmadılar, bizzat katıldılar çünkü onlar emperyalizme karşıydılar. Komünistler Milli Mücadele’nin parçası oldular çünkü halka güveniyor, ülkelerini seviyorlardı. Komünistler Milli Mücadele’ye, o mücadeleyi kendi bencil çıkarları için kullanmak isteyenlerin varlığına rağmen, toz kondurmadılar çünkü emperyalist savaşa olduğu gibi emperyalist dayatmaların ürünü olan emperyalist barışa ve onun halkımız tarafından paçavraya çevrilen Sevr Anlaşması’na karşıydılar. Şimdi de öyleyiz.
“BİR YERDE SÖMÜRÜ VARSA NE YAPACAĞIMIZ BELLİDİR: SONUNA KADAR MÜCADELE”
Bugün TKP Milli Mücadele ve Cumhuriyet’in kuruluşu ile ilgili tartışmalara bir tür fanatizmle, milliyetçi duygularla falan yaklaşmıyor. Haksızlık her yerde haksızlıktır. Dünyada birbirleriyle derdi, sorunu, düşmanlığı olmayan milyarlarca insan bizim kardeşimizdir. Öyle ‘dış güç’ diyerek topu taca atmayız. Emperyalizm denen barbarlığın kaynağında çokuluslu tekellerin egemenliği var. O tekeller Türk, Kürt, Arap, Yunan, Alman, İngiliz, Fransız, Rus, Hint, Pakistanlı, önüne çıkan her halkı soyup soğana çeviriyor. Bu suçu işleyenler arasında bizim ‘yerli’ ve ‘milli’ sömürücülerimiz de var. Milli Mücadele’ye sahip çıkıp bu ‘yerli’ sömürücülerimizi aklayamayız. Aynı anda ikisi birden mümkün değil. Bir yerde haksızlık ve adaletsizlik varsa, bir yerde sömürü varsa ne yapacağımız bellidir: Sonuna kadar mücadele!
Ama bizim sömürücü sınıfımızın bir özelliği daha var. Bizim sömürücülerimiz ne kadar palazlanırlarsa palazlansınlar, ne kadar iddialı hale gelirlerse gelsinler Amerikancılıktan, NATO’culuktan vazgeçemezler. Milli Mücadele’de yoksul Anadolu köylüsünden okkalı bir şamar yiyen İngilizlerden hiç vazgeçemezler. Döner dolaşır bu güçlü emperyalist ülkelerin kanatları altında ‘bölge gücü’ olmaya çalışırlar. En pazarlıkçı geçinen AKP hükümetine yakından bakalım. Ekonomide İngiliz ekolü, dış politikada İngiliz ekolü. İstihbarat alanında İngiliz casus şebekesinin şefinin gelip İstanbul’da ‘bize hizmet edin’ diye basın toplantısı yapabileceği kadar yakın hissediyorlar kendilerini İngilizlere!
“SERMAYENİN DÜNYASINDA GERÇEK DOSTLUK YOKTUR”
Aslında bu kurtlar sofrasında oturanlar birbirlerini hiç sevmezler. Birkaç yalama olmuş tip dışında Türkiye’de Amerikancılar, İngilizciler, Almancılar, Fransızcılar ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa’daki muhataplarından nefret ederler. Onların ne dolaplar çevirdiğini zaten en iyi işbirlikçilerimiz bilir. Amerikalılar da farkındadırlar müttefiklerinin kendilerinden hiç hoşlanmadığının. Ama bunun bir önemi bulunmuyor. Sermayenin dünyasında, paranın borusunun öttüğü bir ortamda gerçek dostluk yoktur. O dünyada çıkar çatışmaları ve çıkar ortaklıkları vardır. Bu durumda işbirlikçilik suçu misliyle artmaktadır.
Bugün Türkiye hızla ve bir kez daha ABD-İngiliz çizgisine yerleşmektedir. Bu çizginin kaynağında Türkiye’nin TÜSİAD’çısı, MÜSİAD’çısı, sarısı, yeşili, pembesi patron sınıfımızın yapısal özellikleri vardır. Bu çizgide Menderes vardır, Demirel vardır, Evren vardır, Özal vardır, Çiller vardır. Bu çizgide İhvancılık vardır, Milli Görüş vardır. Bu çizgide komünizmle mücadelede iyice palazlanan tarikatlar vardır. AKP bu çizginin sonucudur ve sonu olacaktır.
“GELDİĞİNİZ GİBİ GİDECEKSİNİZ”
Bundan 102 yıl önce Cumhuriyeti kurduk. Cumhuriyet eşitlik demek, halk yönetimi demek. 102 yıl sonra halkımız eşitsizlikler denizinde boğulmak üzere. 102 yıl sonra ülkemizde yine emperyalistler cirit atıyor. 102 yıl sonra Cumhuriyet’i selamlamak, bu rezalete meydan okumaktır. 102 yıl sonra Milli Mücadele’nin önderi Mustafa Kemal’i ve onun arkasında duranları selamlamak emperyalizme ve sömürüye karşı çıkmaktır. Sözümüz olsun ki, Türkiye’yi emperyalizm ve sömürüden arındıracağız. İç güç, dış güç fark etmez. Bunlar ülkemizin ve halkımızın bağrındaki urdur. Cumhuriyet’i sosyalizmle yeniden ayağa kaldıracak, ona yapışmış her tür asalağı söküp atacağız. Bir asır önce olduğu gibi Geldikleri gibi giderler; geldiğiniz gibi gideceksiniz!”








