Türkiye’nin yükseköğretim çıkmazı: Üniversitelerdeki tek adam atamaları

Türkiye’nin yükseköğretim çıkmazı: Üniversitelerdeki tek adam atamaları

FETÖ’nün 15 Temmuz 2016 tarihindeki hain darbe girişiminden sonra Türkiye’de OHAL ilan edildi ve Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) yayımlanmaya başladı. KHK’ler ile yükseköğretimde önemli gelişmeler yaşandı ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nda değişiklikler yapıldı. 2016 yılında çıkan 676 sayılı KHK’ye göre üniversitedeki rektör seçimleri kaldırıldı ve “Devlet üniversitelerinde rektör Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından önerilecek, profesör olarak en az üç yıl görev yapmış üç aday arasından Cumhurbaşkanınca atanır” kararı alındı.

2018 yılına gelindiğinde ise 703 sayılı KHK yayımlandı ve ortaya “Devlet ve vakıf üniversitelerine rektör, Cumhurbaşkanınca atanır. Vakıflarca kurulan üniversitelerde rektör ataması, mütevelli heyetinin teklifi üzerine yapılır” hükmü çıktı. CHP, KHK’leri AYM’ye taşıdı ve AYM 703 sayılı KHK’de yer alan rektörlerin Cumhurbaşkanı tarafından atanmasına ilişkin düzenlemeyi, Anayasa’ya aykırı bularak iptal etti. Karar 4 Haziran 2024 tarihinde Resmî Gazetede yayınlandı. İptal hükmünün yürürlüğe girmesine iki haftalık bir süre kaldı. İktidar ise geçen hafta Meclis’e yeni bir yasa teklifi sundu. Sunulan torba yasa teklifi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a; YÖK üyesi ve üniversite rektörü atama anlamında tam yetki getirilmesini içeriyor.

‘İSTİŞARESİZ OLMAZ’

CHP Yükseköğretimden Sorumlu Milli Eğitim Gölge Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Armağan Erdoğan, dün TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülen torba yasadaki cumhurbaşkanına KHK ile verilen rektör atama yetkisine ilişkin Cumhuriyet’e açıklamalarda bulundu. 208 üniversitenin, 7 milyondan fazla üniversite öğrencisinin ve 190 bin civarında öğretim elemanının bulunduğu bir yükseköğretim sisteminde var olan sorunların tüm bileşenlerle yapılacak istişareler ile çözülmesi gerektiğine dikkat çeken Erdoğan, söz konusu sorunların 35 maddelik bir torba yasa teklifine iliştirilmesinin uygun olmadığını belirtti.

‘1982 ANAYASASI’NDA BİLE BİLİMSEL ÖZERKLİĞİNİ GÜVENCE ALTINDAYDI’

Getirilen teklifin 6. maddesini değerlendiren Erdoğan, “Yasalaştırılması teklif edilen madde Üniversitelerarası Kurul’un (ÜAK) yaptığı seçimi işlevsiz hale getiriyor ve YÖK üyelerinin tamamını Cumhurbaşkanının atamasına imkân veriyor. Bu haliyle hem YÖK’ün hem ÜAK’ın etkin ve verimli çalışmadığına dair çok sayıda eleştiri uzun yıllardır sürerken bu durumu iyileştirmek yerine akademik öz yönetim mekanizmalarını ve karar verme süreçlerini devre dışı bırakmak anlamına geliyor” dedi.

Yasa teklifinin gerekçesinde üniversite özerkliğine dair tek bir ifadeye bile yer verilmediğini kaydeden Erdoğan, “Rutin bir işlemmiş gibi ‘Diğer kamu yöneticilerinin atama usulleriyle uyumlu’ olması için rektör atamalarının da Cumhurbaşkanı tarafından yapılmasını amaçlıyor. Bu gerekçe çok açık bir şekilde üniversitelerin anayasal statüsünü göz ardı eden bir yaklaşımı sergiliyor. Oysa 12 Eylül Askeri darbesi sonrasındaki ortamın koşullarını yansıtan 1982 Anayasası bile üniversitelerin bilimsel özerkliğini güvence altına almıştı. Üniversiteler herhangi bir kamu kurumu olmadığı gibi rektörler de herhangi bir kamu kurumu yöneticisi değillerdir” diye konuştu. Erdoğan, söz konusu yasa teklifinin sıradan bir idari bir düzenleme olarak değerlendirilemeyeceğinin altını çizdi.

‘EN ALT SIRALARDAYIZ’

Avrupa Üniversiteler Birliği (EUA) Üniversite Özerklik Karnesi’nde Türkiye’nin; yönetsel, mali ve akademik özerklik alanlarında Avrupa ülkeleri arasında en alt sıralarda yer aldığını belirten Erdoğan, geçen yıl düzenlenen ve YÖK Başkanı Erol Özvar’ın da katıldığı Avrupa Yükseköğretim Alanı (EHEA) Bakanlar Konferansı’nda, yükseköğretim alanına ilişkin kabul edilen bildirgedeki, “Akademik özgürlüklerin güvence altına alınması, yükseköğretim kurumlarının dış müdahalelerden bağımsız olarak işleyebilmesi ve kendi politikalarını belirleyebilme yetkisine sahip olması, öğrencilerin ve akademisyenlerin karar alma süreçlerine aktif bir şekilde katılması, akademik etik ve dürüstlük ilkelerinin kurumsallaşması, yükseköğretimin kamu yararına hizmet eden bir faaliyet olarak tanınması, devletin, yükseköğretimin özgür biçimde sürdürülmesini güvence altına alma yükümlülüğü” ifadelerini anımsatarak, “Türkiye’nin de taraf olduğu bu bildirge, ülkemizin yükseköğretim sisteminde demokratik ve kapsayıcı bir reform yapma sorumluluğunu güçlendirmektedir. Ancak Meclis gündeminde yer alan yeni yasa teklifi, bu temel değerlerin tamamıyla çelişmektedir” dedi.

‘ŞEFFAF SÜREÇLERLE BELİRLENMELİ’

Meclis’e sunulan bu teklifin üniversiteleri sıradan kamu kurumları olarak yapılandırmayı hedeflediğini aktaran Erdoğan, “Yükseköğretim sistemi liyakat, katılım ve kamu yararı esasına göre yeniden yapılandırılmalıdır. Rektörlük, üniversitenin akademik kimliğini temsil eden bir görevdir. O nedenle öğretim elemanları, öğrenciler, idari personel ve mezunların katıldığı şeffaf süreçlerle belirlenmeli; YÖK üyeleri ise üniversitelerin yapısal, coğrafi olarak temsiliyetine, akademik uzmanlık alanlarına, cinsiyet dengesine ve bilimsel ve idari başarı kriterleri doğrultusunda seçilmelidir. Üniversitelerin siyasal müdahalelerden arınmış, bilimsel değerlere dayalı kurumlar olarak varlıklarını sürdürebilmeleri, yalnızca akademi için değil, demokratik toplumun tüm kesimleri için temel bir gerekliliktir” ifadelerini kullandı.