Cannes Film Festivali’nden notlar: ‘Festival’den sonra İran’a döneceğim’…
15 yıldır filmlerinin seçildiği festivallere katılamayan, Cannes’daki jüri üyesi koltuğu boş kalan, iki kez hapse girip çıkan, göreceli özgürlüğüne kavuşmak için açlık grevi yapmak zorunda kalan, film çekmesi yasaklanan, pasaportu elinden alınan Panahi, sonunda işte burada, önümüzde!
DİRENİŞÇİ…
Üstelik, geçen yıl Muhammed Resulof, 40 yıl önce de Yılmaz Güney örneklerinde gördüğümüz gibi sığınmacı bir yönetmen konumunda değil. Geri verilen pasaportu elinde, kanuni yollardan çıkıp gelmiş Fransa’ya. Ortak yapımcılarının konusunu dahi bilmedikleri, tümüyle İran’da gerçekleştirdiği filmin çekim sonrası çalışmalarını da Fransa’da, kendisi yapmış…
“Sadece Bir Tesadüf”ün Cannes’da yarışacağı açıklanır açıklanmaz, ekibine ve oyuncularına yönelik soruşturmalar açılmış İran’da. Adliye önüne gidip onlara destek vermiş, salıverilmelerini sağlamış. Bugün, filmin oyuncuları ve teknik ekibi de, Panahi’yle birlikte Cannes yolculuğuna çıkabilmişler ve festival bittikten sonra da geri dönecekler…
İran’ı yöneten mollaları kutlamak gerekir aslında! Yasakların, cezaların ve bin bir tür baskının geri teptiğini, temel amaçlarına da ters düştüğünü, sonunda kavrayabilmişler. Jafar Panahi direnişçi bir ruha sahip.
İYİ NİYETLİ OLMAK YETERLİ DEĞİL…
22 filmin yarıştığı ana seçkide yer alan diğer İran filmi, genç yönetmen Saeed Roustaee (1989) imzalı “Kadın ve Çocuk”, her açıdan karşıt bir örnek oluşturan senaryosu yanında, anlatım diliyle de düş kırıklığı yaratıyor. Kadın hakları, adalet kurumunun bozukluğu, ataerkil geleneklerin baskısı, toplumsal ilişkilerin çürümüşlüğü, aile içi çatışma ve çekişmelerin şiddeti, eğitim sisteminin yetersizlikleri gibi birçok konuyu dallı budaklı bir senaryo içinde, karikatürize edilmiş karakterler eşliğinde işlerken, sık sık melodrama kaçmaktan kurtulamayan bir toplumsal sinema denemesi izliyoruz.
Ciddi konuları iyi niyetle işlemek, iyi bir film yapmak için yeterli değil tabii ki. Saeed Roustaee, sanki Jafar Panahi’nin filminin ne kadar özgün, incelikli, başarılı bir başyapıt olduğunun altını daha kalınca çizebilmek için alınmış ana seçkiye!
Saeed Roustaee yanında, İtalyan Mario Martone “Fuori”, Altın Palmiye sahibi genç Fransız kadın yönetmen Julia Ducournau da “Alpha” adlı filmleriyle ana seçkide düş kırıklığı yaratanların ilk sıralarında yer almaktalar.
Amerikan sinemasının sesi de Richard Linklater (“Nouvelle Vague”) dışında çok zayıf kaldı bu yıl.
Ödül listesini tersten oluşturmak gibi fantazi bir düşünceniz varsa eğer, verilecek “Teneke Palmiye” adaylarının sayısı, bu yıl biraz daha mı fazla yoksa?